Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Nisan 2017 Salı

Üniversite Reformu

Hiç yorum yok



Üniversite Reformu

Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih  Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı.
Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel
kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır.
Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil  Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

1881'den 1919'e Mustafa Kemal

Hiç yorum yok


1881'den 1919'e Mustafa Kemal
Mustafa Kemal, 1881 yılında Selanik’te dünyaya geldi. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. İlk öğrenimini Şemsi Efendi okulunda yaptı. Daha sonra Mülkiye Rüştiyesi okuluna girdi. Bu okulu bıraktıktan sonra Selanik Askeri Rüştiyesi’nin sınavını kazanarak öğrenimini sürdürdü. Rüştiye’den sonra Manastır Askeri İdadisi’ni, 1902 yılında İstanbul’daki Harp Okulu’nu bitirdi ve Harp Akademisi' ne girdi. Bu okullarda Sultan 2. Abdülhamit döneminin zararlı yönetimine karşı çalıştı. 1905 yılında Harp Akademisi’ni kurmay yüzbaşı olarak tamamladıktan sonra çalışmalarını sürdürdü. Bu nedenle çalışma arkadaşlarıyla tutuklanarak Şam'daki 5. Ordu’ya sürüldü. Şam’da bulunduğu sırada gizli çalışan Vatan ve
Hürriyet Cemiyeti'ni, bir ara gittiği Selanik’te de bu derneğin bir şubesini kurdu. Şam’dan sonra Yafa’da görev yapan Mustafa Kemal, 1907 yılında Makedonya’ya 3. Ordu'ya atanmasını sağladı ve Müşirlik Erkanı Harbiyesi’ne alındı. Bu sıralarda Sultan 2. Abdülhamit yönetimine karşı kurulmuş olan İttihat ve Terakki Fırkası, gizli çalışmalarını sürdürüyordu. Mustafa Kemal’in kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti, bu kuruluşa katıldı. İttihat ve Terakki Fırkası’nda yararlı görevlerde bulundu. Ancak ordunun siyasetle uğraşmasına karşıydı. Bu nedenle İttihat ve Terakki Fırkası'ndan ayrıldı. Uğraşısını askerlik eğitimi ve öğrenimine ayırdı. 2. Meşrutiyet’in açıklanmasından sonra,31 Mart hareketini bastıran Hareket Ordusunun hazırlanmasında ve yönetiminde görevler aldı.13 Nisan 1909 günü izlenen gericilik girişimi, Rumi takvimde 31 Mart gününe rastladığı için bu hareket tarihte 31 Mart Vakası olarak yer alır.
Mustafa Kemal daha sonra, bir piyade alayı komutanlığında bulundu. 1911 yılında İtalya’nın saldırısıyla başlayan Trablusgarp Savaşı'na katıldı. Tobruk Savaşı’nın kazanılmasında yararlı hizmetleri görüldü. Rütbesi binbaşılığa yükseltildi. Derne savunmasını yönetti. Balkan Savaşı’nın başlaması ve gelişmesi üzerine İstanbul'a döndü. Akdeniz Boğazı Mürettep Kuvvetleri Harekat Şubesi Müdürü oldu ve Edirne’nin yeniden alınmasına katıldı. Balkan Savaşı'ndan sonra kaymakam oldu. Sofya ataşemiliterliğine atandı. Rütbesi yarbaylığa yükseltilmişti. 1. Dünya Savaşı başlayınca, bu savaşa acele girmiş olduğumuzu, sonucun ağır olacağını ilgili makamlara bildirdi ve orduda etkin görev istedi. Mustafa Kemal'e  Tekirdağ’da kurulacak olan 19. Fırka Komutanlığı verildi.
İtilaf Devletleri, 18 Mart 1915 günü Çanakkale'yi donanma gücüyle zorladılar. Türk savunması karşısında büyük kayıplar vererek çekilmek zonanda kaldılar. Mustafa Kemal, 25 Nisan 1915 günü, Arıburnu’na, 6-7 Ağustos günleri Anafartalara yapılan kuvvet çıkarma hareketlerini önledi. Çanakkale savaşları, Türk ulusunun vatan topraklarını savunmada gösterdiği en anlamlı savunma savaşıydı. itilaf kuvvetleri Çanakkale’den çekilmek zorunda kalmıştı.
Mustafa Kemal’in, Çanakkale savaşlarında gösterdiği başarılı görevler nedeniyle rütbesi önce albaylığa, Kafkas savaş hattına atanınca da generalliğe yükseltildi. Kafkas savaş hattında, 6-7 Ağustos 1916 günleri mevcut Rus ordusunu yenerek, Erzurum, Bitlis ve Muş bölgelerini geri aldıktan sonra 2. Ordu Komutanlığına vekil olarak atandı. 1917 yılında Hicaz Seferi Kuvvetleri Komutanlığına getirildi. Mustafa Kemal Paşa, aynı yıl içinde yeniden Kafkas savaş hattındaki 2. Ordu Komutanlığına, bir süre sonra da Bağdat’ı geri almak için Alman Generali Falkenhayn komutasına verilmiş olan Yıldırım Orduları Grubunda 7. Ordu Komutanlığına atandı ise de Alman generalinin tutumu nedeniyle ve Irak üzerine gitmede olumlu sonuç alınacağına olasılık görmediğinden istifa etti. Bu görevi sırasında 21 Eylül 1917 günü Başkomutanlığa yazdığı raporda: «Bu harbin hitamı anahtarları bizim tarafın elinde değildir» sözleriyle yenilginin kaçınılmaz olduğunu belirtmişti. Mustafa Kemal Paşa, yeniden 2. Ordu Komutanlığını üstlendi. Başkomutanlık karargahıyla anlaşamaması sonucu bu görevi kısa sürdü. Son görevini izleyen günlerde Veliaht Vahidettin Efendi’nin yanında Almanya’ya gitti. Almanya dönüşü, Sultan 5. Mehmet Reşat’ın ölümü üzerine padişah olan Vahidettin’in ısrarıyla Filistin savaş hattında bulunan 7. Ordu Komutanlığını yeniden üstlendi. Yoğun düşman saldırılarına karşı ordusunu Halep’e çekmeyi ve Halep’in güneyinde bu saldırıları durdurmayı başardı. Mustafa Kemal Paşa, Mondros Antlaşması’nın ertesi günü, 31 Ekim 1918’de, Mareşal Liman Fon Sanders yerine Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına atandı. Ancak yabancı devletlerin ülke topraklarına yerleşmesine olanak tanıyan antlaşma koşullarına karşı direnme göstermesi üzerine, Yıldırım Orduları Grubu kaldırılarak Harbiye Nezareti emrine alınması nedeniyle 12 Kasım 1918 günü İstanbul’a döndü.
Mustafa Kemal Paşa’nın aynı gün İtilaf Devletleri donanma gücünün İstanbul limanında demirlediği savaş gemilerinin arasından bir motorla geçerken söylediği: «Geldikleri gibi giderler» sözü, yurt topraklarının kurtarılmasında Türk ulusunun gücüne sonsuz güvenini vurguluyordu.

Atatürk'e İzmir Suikasti

Hiç yorum yok



Atatürk'e İzmir Suikasti
Atatürk’ün İzmir’e yapacağı bir geziden yararlanacaklardı. Büyük Önder 16 haziran 1926’da İzmir’e varacaktı. Şehrin içine girmek için izleyeceği yol bilindiğinden, Kemeraltı semtindeki üç yol ağzında caniler Atatürk’ün otomobiline bombalar atacak, arkasından tabanca ateşi açıp kaçacaklardı. İleride hazırlanan bir otomobile atlayıp, Karşıyaka’ya varacaklar, oradan, hazırlanan bir motorla Sakız adasına sığınacaklardı.
Atatürk’ün gezisinde bir gün gecikme yapması,
canilere motor hazırlayan Giritli Şevki adındaki adamı kuşkulandırdı. Tertipçiler arasında olmasına rağmen, bu gecikmenin kendilerini ele vereceği korkusuna kapılarak 17 haziranda, öğleden önce İzmir Valisi Kazım Paşa’ya her şeyi bildirdi. Bunun üzerine komplo üyeleri yakalandılar. Derhal bir İstiklal Mahkemesi İzmir’e gönderildi. Canilerin hepsi yakalandı. Yalnız eski İttihatçılardan Kara Kemal, İstanbul’daki evinde sıkıştırıldığı sırada kendisini öldürdü.
İstiklal Mahkemesinin büyük soruşturmasında, bu komplo ile uzaktan ilgili başkalarının da bulunduğu anlaşıldı. Bunların hepsi tutuklandı Verilen karar sonucunda, İzmir’de komployu hazırlayanlar ölüm cezasına çarptırıldılar ve bu hüküm yerine getirildi. Atatürk’ü tasfiye etmek isteyen diğer kişilerin yargılanmasına Ankara’da devam edildi. Bunların içinde suçları sabit olanlar da gerekli cezaları  aldılar.
Atatürk’ün bu korkunç suikasttan kurtulması, Türk ulusunun büyük talihidir. Suikast dolayısı ile yapılan yargılamalarda ona karşı olan küçük bir grup tasfiye edilmiştir. İttihatçılık kesinlikle tarihe karışmıştır. Bu olaydan sonra da büyük Önder’in canına kıymayı kimsenin düşünmemesi, İzmir’deki tertibi hazırlayanların ulusla hiç bir ilişkileri olmadığını göstermektedir.

Mustafa Kemal'in Samsun'a Hareketi

Hiç yorum yok



Mustafa Kemal'in Samsun'a Hareketi
Mustafa Kemal Paşa son olarak 16 Mayıs 1919 Cuma selamlığından sonra padişahla görüştü.İşte bu görüşmede padişah ona Boğaz'da sıralanmış olan ve toplarını Saray’a çevirmiş .bulunan savaş gemilerini göstererek" Görüyorsun ben artık memleket ve milleti nasıl kurtarmak lazım geleceğini tasavvurda tereddüte düçar oluyorum" diyerek "İnşallah millet (Mütenebbih) akıllanmış ve müteyakkız olur, bu vaziyet-i elimeden .  gerek beni ve gerekse kendini tahlis (kurtarır) eder" demişti. Mustafa Kemal Paşa'dan milletin kurtarılmasını istiyordu. Buna karşılık Mustafa Kemal Paşa "Merak buyurmayınız
efendimiz, noktay-i nazar-ı şahanenizi anladım deyince padişah "Muvaffak ol" demek suretiyle mulakata son verdi.
Bu mülakattan, padişahın Mustafa Kemal Paşa'ya derin bir güven beslediği ve kendisinden çok şey beklediği anlaşılmaktadır. Buna rağmen onun. İstanbul'dan uzaklaştırılmak istendiği için Anadolu'ya gönderildiğini söyleyenler vardır.
İster İstanbul'dan uzaklaştırmak amacıyla, ister Kuzey Anadolu' da çıkmış olan karışıklıkları gidermek maksadı ile olsun, bu kabinenin Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu'ya göndermesini, bilerek veya bilmeyerek, Türk Milletine yapılmış hizmetlerin en büyüğü sayabiliriz.
16 Mayıs 1919 günü İstanbul'dan yola çıkan Mustafa Kemal maiyyetindeki arkadaşlarıyla beraber deniz yoluyla 19 Mayıs 1919 sabahı, sokaklarında Pontus Çeteleri dolaşan Samsun şehrine geldi.Mustafa Kemal, Nutuk'da bu tarihlerde Anadolu’daki vaziyeti şöyle izah etmektedir.
İtilaf devletleri mütareke ahkamına riayete lüzum görmüyorlar birer vesile ile, İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da bulunuyor. Adana vilayeti Fransızlar; Urfa, Maraş Antep, İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan kıtaatı askeriyesi, Merzifon ve Samsun da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta ecnebi zabit ve memurları hususi adamları faaliyette. Nihayet Mebdei kelam kabul ettiğimiz tarihten dört gün evvel 15 Mayıs 1919'da İtilaf devletlerinin muvafakatiyle Yunan Ordusu İzmir'e ihraç ediliyor.
Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a varır varmaz, müfettişliğin kendine yüklediği vazifeleri yerine getirmek amacıyla hazırladığı 22 Mayıs 1919 tarihli rapor; Ordu müfettişinin birçok noktalarda talimatın sınırını da aşarak, bütün memleket kaderi ile ciddi bir şekilde uğraştığını göstermektedir. Hazırladığı ilk raporunda, Samsun bölgesindeki asayişsizliğin sebebinin Rumlardan kaynaklandığını Türklüğün yabancı mandasına ve kontrolüne tahammülü olmadığını, Yunanlıların İzmir'i işgale hakları olmadığını bildirmektedir.
Mustafa Kemal Paşa Samsun'un İngiliz işgalinde ve kıyıda bulunması, civarındaki Rum çetelerinin faaliyetinden ötürü karargahının içerde daha emin bir yere naklini gerekli görmüş ve 25 Mayıs 1919'da Havza'ya hareket etmiştir.

Atatürk'ün Hayatı

Hiç yorum yok



Atatürk'ün Hayatı
(1881 - 1933)  
Ali Rıza ile eşi Zübeyde Hanım’ın oğlu Mustafa, Selanik'te doğdu. Selanik’te Askeri Rüştiye" de öğrenci iken matematik öğretmeni Mustafa, küçük Mustafa’da gördüğü üstün zekayı değerlendirmek istemiş ve Ona, olgun ve eksiksiz anlamına gelen Kemal adını bağışlamıştır. Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadi’sini bitirdikten sonra İstanbul’da Mekteb-i Harbiye'ye (Harp Okulu’na) yazıldı. 11 Ocak 1905'te Kurmay Subay olarak Şam’da bulunan beşinci
ordu’da görevlendirildi.Mustafa Kemal 1906’da Vatan ve Hürriyet Derneği’ni kurdu; Hareket Ordusu'nun Kurmay Başkanı olarak Otuz bir Mart (13 Nisan 1909) kaypaklığının bastırılmasında rol oynadı, Trablus’ta İtalyanlarla çarpıştı. Balkan Savaşı yenilgisinden sonra Sofya'ya Ataşemiliter atandı. Birinci Dünya Savaşında Çanakkale'de büyük başarılar gösterdi. Mondoros Mütarekenamesi’nin imzalandığı sırada Yıldırım Orduları Komutanı idi. İtilaf Devletleri’nin Türkiye'yi parçalama çabaları karşısında İstanbul Hükümeti’nin gösterdiği beceriksizlik, korkaklık nedeniyle, komutanlığı başkasına devredip İstanbul'a geldi. Şişli’deki evinde güvendiği arkadaşlarına Türkiye’nin kurtuluşu konusu üzerinde düşüncelerini açıkladı. İtilaf Devletleri, Pontus (Trabzon çevresi) bölgesindeki güvensizliğin giderilmesi için yaptıkları baskı sonucu İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’i isteksiz olarak III. Ordu Müfettişliği’ne atandı. M. Kemal, uyarma, kurtuluş ve devrimler dizisi halindeki düşüncelerini kutsal bir sır gibi saklayıp yeni görevine başlamak üzere 19 Mayıs 1919’da Samsun'a çıktı. Önce Erzurum’da (23 Temmuz - 6 Ağustos 1919), daha sonra Sivas'ta (4-11 Eylül 1919) tarihlerindeki Kurultaylarda direniş kurtuluş ve bağımsızlık kararları verildi. 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen M. Kemal oradan milletvekilleri seçimini izledi. Mütareke sırasında dağıtılan İstanbul Mebuslar Meclisinden sonra toplanan Millet Meclisinin Sivas Kurultayı kararlarına paralel olarak yayınladığı Misak-ı Milli (Ulusal And) büyük yankı yarattı. İstanbul, düşmanlarca işgal olundu; Parlamento işlemez hale geldi. Mustafa Kemal, bu durumdan faydalanıp İllerden seçilen temsilcileri Ankara’da toplandı. (23 Nisan 1920). Millet Temsilcileri kendisini BMM. Başkanlığı'na seçtiler. 24 Nisan 1920 de hükümet kuruldu: (Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti). O tarihten sonra düşmanlarla çetin bir savaş başladı. Güney, Batı, Doğu cephelerinde kanlı savaşlar yaptık. Düşman orduları ile onlara yardım edenler, İstanbul hükümetince ya da imansız kişilerce kandırılmış olanlar yenildiler. 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekenamesi ve 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalandı. Barış sağlanınca Mustafa Kemal kafasında gizlediği ulusal sırları birer devrim halinde gerçekleştirdi: Saltanat (Monarşik Rejim) kaldırıldı; Cumhuriyet kuruldu. Halifelik kaldırıldı; medreseler kapatıldı. Çiftçilerimiz aşar vergisi yükünden kurtarıldı. Kılık devrimi yapıldı, Yeni bir Türk alfabesi kabul olundu. Türk Dil ve Türk Tarih Kurultayları yapıldı. Türk Kültürünün bu iki temel öğesi gereği gibi işlendi.
1934’ten buyana Atatürk soyadını almış bulunan büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938’de ebedi uykusuna daldı.

Mustafa Kemal'in Havza'daki Faaliyetleri

Hiç yorum yok



Mustafa Kemal'in Havza'daki Faaliyetleri
Mustafa Kemal Paşa için artık tarihi görev başlamış bulunuyordu. Bundan sonra Osmanlı Devleti bir süre adeta iki elden idare edilecekti. Çünkü Mustafa Kemal Paşa her gittiği yerde halkın arasına girerek İstanbul hükümeti gibi halkı sükûnete değil, tersine onları harekete geçirmeğe çalışacaktı, yine O, sadece bir komutan olmayacak valiler ve milli teşekküllerle muhabere eden, Türk milletini düştüğü kötü durumdan haberdar eden, memleketin dertlerini dert edinen
bunlara çare arayan, cemiyetler toplayıp kararlar alan bir önder olacaktı. Mustafa Kemal 28 Mayıs 1919'da Havza'dan bütün memlekete, kumandanlarla, mülki amirlere, milli teşkilat kurmaları, miting tertip etmeleri yolunda şu tamimi göndermiştir.
"İzmir'in ve maalesef bunu takiben Manisa ve Aydın'ın işgali müstakbel tehlikeyi daha aleni sezdirmiştir. Yurt bütünlüğümüzün muhafazası için milli tepkilerin daha canlı olarak gösterilmesi ve sürdürülmesi gerekir. Hayat ve milli istiklali bozan düşmanın yurda girişi ve yurt parçalarını koparıp alması gibi olaylar bütün millete kan ağlatmaktadır. Üzüntüler dindirilemiyor. Milletin kazanamayacağı ve dayanamayacağı bu olayların hemen önlenmesi; bütün uygar milletlerin büyük devletlerin adaletinin ve etkisinin sabırsızlıkla beklendiği yolunda, önümüzdeki hafta içinde ve çeşitli illere göre, pazartesi başlayıp çarşamba gününe dek gerekli işlemin arkası alınarak yapılacak büyük devletlerin temsilcileriyle Babıali'ye etkili telgraflar çekilmesi ve yabancıların bulunduğu yerlerde bunlara etki yapmakla birlikte, milli gösterilerde düzenin son derece korunması ve Hıristiyan halka karşı bir saldırıya ve düşmanlık gösterisine benzer davranışlardan sakınılması çok gereklidir."
Memleketin her köşesinde İzmir'in işgaline tepki olarak mitingler yapıldı. İstanbul'da altı miting Anadolu'nun çeşitli şehir ve kasabalarından da toplam 96 miting düzenlendi.
İstanbul mitinglerine ilk tepki işgal makamlarının Mustafa Kemal'i İstanbul'a geri çağırmaları olmuştur. Bu mitinglerden milli tehlikeye karşı halkın kaynaşması galeyanı, uyanması ve bir milli birlik oluşturarak bir hedefe yönelmesi bekleniyordu. 

Erzurum Kongresi Önemi

Hiç yorum yok



Erzurum Kongresi Önemi

 (23 Temmuz - 7 Ağustos 1919)
Doğu illeri Müdafaa-i Hukuk Ce-miyeti ile, Trabzon Muhafaza-ı Hukuk-u Milliye. Cemiyetlevi'nin 10 Temmuzda toplamayı kararlaştırdıkları Erzurum Kongresi ancak 23 Temmuz 1919‘da toplanmıştır. Mustafa Kemal, kongrenin kararlarını etkilemek amacıyla katılmış, kongreye ve oluşturulan Temsil Kuruluna başkan seçilmiştir.
7 Ağustos 1919'da kongre, yayınladığı bir bildiri
ile çalışmalarına son vermiştir. Kongrenin aldığı kararlar özetle şunlardır.
•Ulusal sınırlar içinde vatan bir bü tündür. Onun çeşitli kısımları birbirinden ayrılamaz.
•Her türlü yabancı işgal ve müdahaleşine karşı ve Osmanlı Devletinin dağılması halinde ulus birlikte karşı koyacaktır.
•Vatanın ve bağımsızlığın korunmasını İstanbul'daki hükümet başaramadiği takdirde amaca ulaşmak; için geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet ulusal kongrece seçilecektir. Kongre toplanmış değil ise, bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacaktır.
•Kuva-i Milliye'yi etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır.
•Hıristiyan unsurlara siyasi hakimiyetimizi, sosyal dengemizi bozucu haklar verilemez.          
•Manda ve himaye kabul olunamaz. ;
•Milli meclisin derhal toplanması ve hükümet uygulamalarının meclisin denetimine konulması için çalışılacaktır.
Önemi :
1)Bölgesel amaçlı toplanmasına rağmen aldığı kararlar yönüyle ulusaldır.
2)Türk Kurtuluş Savaşını yönetme yetkisi ilk kez Mustafa Kemal’e verilmiştir.
3)Misak-ı Milli sınırları ilk kez ortaya  konulmuştur.
4)Yeni bir devlet kurma fikri kesinlik kazanmıştır.
5)İlk Temsil heyeti hükümet görevini üstlenmiştir.(Yalnız Doğu Anadolu için)
Mandater sistem ilk kez red edilmiştir.  

Havza Genelgesi (Raporu)

Hiç yorum yok



Havza Genelgesi  (Raporu)

(28 Mayıs 1919)
Üç günlük bir yolculuktan sonra 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal, burada kaldığı süre boyunca, asayişsizliğin gerçek nedeninin Türklerden değil, Rumlardan kaynaklandığını ve genel durum hakkındaki endişelerini İstanbul'a bildirmiştir. Anadolu'daki komutan ve mülki amirlerle irtibat
kurarak Havza'ya geçmiştir.
28 Mayıs 1919 tarihli Havza Genelgesiyle İzmir'in işgalini protesto etmek amacıyla mitingler düzenlenmesini, İstanbul'daki İtilaf Devletleri temsilciliklerine protesto telgrafları çekilmesini istemiştir. Bu arada 30 Mayısta'da Havza'da bir miting düzenlenmiştir.
Mustafa Kemal'in bu girişimleri, İstanbul’un tepkisini çekmekte gecikmemiş, İngilizlerin'de isteği doğrultusunda 8 Hazirandan başlayarak bir ay sürecek geri çağırma girişimleri başlatılmıştır.

Balıkesir Ve Alaşehir Kongresi

Hiç yorum yok



Balıkesir  Ve  Alaşehir Kongresi

Balıkesir Kongresi
(26-30 Tammuz 1919]
Önemli bölgesel kongrelerin İkincisini oluşturan Balıkesir Kongresi, Balı Anadolu’nun
çeşitli illerinden gelen delegeler tarafından 26-30 Temmuz 1919 tarihleri arasında toplanmıştır. Kongre, Yunan işgali devam ettiği sürece, seferberliğin devam ettirilmesi ve herkesin vatana hizmetle görevli sayılmasını kabul etmiştir.
Alaşehir Kongresi
 (16-25 Ağustos 1919)
16-25 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplanan bu kongre, Batı Anadolu Kongrelori'nin en önemlisidir. Kurtuluş Savaşı'na yön veren bir organ olduğu görünümünü yaratmaya çalışmış, Balıkesir Kongresi gibi Sivas'ta toplanacak olan kongreye karşı bağımsız bir tutum takınmıştır.

Sivas Kongresi Ve Önemi

Hiç yorum yok



Sivas Kongresi Ve Önemi
 (4-11 Eylül 1919)
Amasya Genelgesiyle toplanacağı duyurulan Sivas Kongresi, çağrılı olanların yarısı kadar bir delegeyle 4 Eylülde toplanmıştır. Tartışmalı oturumlardan sonra, başkanlığına Mustafa Kemal seçilmiştir.
Kongrenin en tartışmalı konusunu "manda" sorunu oluşturur. Kurtuluş Savaşı'nda önemli konumları olan birçok kişi manda savunuculuğunu yapmıştır. Mandacılık,
kurtuluşa varan başka bir yol olarak sunulmuştur. Ülkenin farklı güçler tarafından parçalanması yerine tek bir devletin mandası altına girmesinin daha uygun olacağı savunulmuştur. Mandater devletin kim olacağı sorusuna verilen yanıt ise ABD’dir.
Kongrede üç gün boyunca tartışılan Manda sorunu, Rauf Bey'in ABD senatosundan bir heyetin Türkiye'de inceleme yapmak üzere telgraf çekilerek çağrılmasını içeren önerisinin kabul edilmesiyle çözümlenmiştir.
11Eylül 1919'da çalışmalarını sona erdiren kongre, şu kararları almıştır:
•Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Anadolu ve Rumeli Mudafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla birleştirildi.
•Erzurum Kongresi'nin kararları genelleştirilerek kabul edildi.
•Bütün ülkeyi temsilen, başkanı Mustafa Kemal olan Temsil Heyeti oluşturuldu.
•Ali Fuat Paşa, Umum Kuvayi Milliye Komutanlığına atandı.
Önemi:
1)Erzurum Kongresi kararlan ulusa mal edildi.
2)Bölgesel mücadeleden ulusal mücadeleye geçiş sağlandı.
3)Temsil heyeti, TBMM'i açılana dek Bakanlar Kurulu işlevi gördü.
4)Misak-ı Milliye kesin hiçimi verildi.
Not: Kongre günlerinde ulusal mücadelenin ilk gazetesi olan İrade-i Milliye yayınlanarak halka bilgi verilmiştir.
•Güney Cephesini desteklemek amacıyla Adana’da Pozantı Kongresi toplanmıştır.

ATATÜRK’ÜN VASİYETNAMESİ

Hiç yorum yok



ATATÜRK’ÜN VASİYETNAMESİ
Atatürk’ün tek yasal mirasçısı Makbule Atadan’dır. Ancak Atatürk 19 Mayıs 1932 tarihinde kendi isteği üzerine 2307 sayılı özel bir yasa çıkarılmasını sağlamıştır. Bu yasa ile Medeni Kanunda yer alan, mirasçıların haklarını isteğe bağlı olmaksızın koruyan “Mahfuz hisse” kavramı, Atatürk için kaldırılmıştır. Böylece Atatürk'ün aile üyeleri ve akrabaları, kişisel mirasından yararlanamaz duruma gelmiştir. Çıkarılan bu yasa üzerine Atatürk kişisel mirasını dilediği şekilde dağıtabilmiştir.
11 Haziran 1397 tarihinde hazırlattığı
ilk vasiyette, çiftliklerini ve diğer taşınmazlarını millete bırakmıştır. Bu davranışı üzerine ile millet ve meclis adına kendisine bir teşekkür telgrafı Başbakan İsmet İnönü tarafından gönderilmiştir. Aldığı bu telgrafın üzerine Atatürk: “ Söz konusu armağan, yüksek Türk milletine benim asıl vermeyi düşündüğüm armağan karşısında hiçbir değere sahip değildir. Ben gerektiği zaman en büyük armağan olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.” diyerek gelen telgrafı cevaplamıştır.
Atatürk'ün vasiyetnamesinde geçen bazı kalemler kısaca şu şekildedir.
1. Atatürk, Ulus Matbaası’nın tüm demirbaş eşyası ve çevresindeki arsası ile birlikte Cumhuriyet Halk Partisi’ne verilmesini istemiştir.
2. Bugünkü Hipodrom ve 19 Mayıs Stadyumu çevresindeki arsalarının, çarşı içindeki otelinin, altındaki dükkânlarla birlikte Ankara Belediyesi’ne verilmesini istemiştir.
3. Birikmiş parasının ve Hisse senetlerinin İş Bankası tarafından faizlendirmesini ve her sene verilecek faizden yaşadıkları sürece kız kardeşi makbule Atadan’a 1000, Afet İnan’a 800, Sabiha Gökçen’e 600, manevi kızları Ülkü’ye 200, Rukiye ve Nebile’ye 100 lira verilmesini istemiştir.
4. Sabiha Gökçen’e bir ev alınmasını ve Makbule Atadan’ın da yaşadığı süre boyunca Çankaya’da oturduğu evi kullanabilmesini istemiştir.
5. İsmet İnönü’nün çocuklarının öğrenimlerini tamamlamaları için gerekli yardımın yapılmasını istemiştir.
6. Faizden kalan paraların da her yıl yarı yarıya Türk Dil ve Tarih Kurumu’na ayrılmasını istemiştir.

ATATÜRK’ÜN SON GÜNLERİ VE VEFATI

Hiç yorum yok



ATATÜRK’ÜN SON GÜNLERİ VE VEFATI
Bütün hayatını düşmana karşı mücadele, Türk milletinin kurtuluşu ve çağdaşlaşmasını sağlamakla geçiren Mustafa Kemal Atatürk, 1935 yılında sağlığıyla ilgili sıkıntılar yaşamaya başlamıştır. Bu yıllarda görülen rahatsızlıkları eski hastalıklarının depreşerek onu rahatsız etmesi değil, dış görünüşüne de yansıyan genel bir çöküntü meydana getiren derecede bir hastalık olmuştur. Hastalık sürecinin ilk aşamalarında rahatsızlığı ile ilgili olarak tam bir teşhis koyulamamıştır. Rahatsızlığına rağmen yoğun çalışma temposundan bir türlü vazgeçemeyen Atatürk, kendini eskisi kadar dinç ve dinamik hissetmemeye başlamıştır. Atatürk'ün zaman içerisinde ten rengi solmaya başlamış, yüz hatlarında derin kırışıklıklar meydana gelmiş ve çabuk yorulmaya başlayan bir fiziki görünüm sergilemeye başlamıştır.
Atatürk, 1935 yılında Dr. Asım Arar’dan kendisini muayene etmesini istemiştir. Hekim denetiminden pek hoşlanmayan, zorunlu olmadıkça doktora başvurmayan Atatürk’ün bu isteği çevresindekiler tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştır. Aradan yaklaşık 4 ay süre geçmesine müteakip temmuz ayında Dr. Neşet Ömer İrlep’ten aynı talepte bulunması sonucunda Atatürk’ün rahatsızlığı iyice ortaya çıkmaya başlamıştır. Rahatsızlığı 1936 ve 1937 yıllarında da devam eden Atatürk 1937 yılının Nisan ayında üç hafta içinde 6 kere Ankara Numune hastanesine gitmek zorunda kalmıştır.
21 Ocak 1938 tarihinde kaplıca sularının yararlı olacağı ümidi ile Yalova’ya giden Atatürk’ün hastalığı ile ilgili ilk teşhisler burada tanımlanmıştır. Kaplıca Doktoru Dr. Nihat Reşat Belger tarından yapılan muayene neticesinde Atatürk’ün karaciğeri ile ilgili sıkıntılarının olduğu tanısı koyulmuş ve gerekli tedaviler başlatılmıştır. Atatürk’ün hastalığı ile ilgili olarak ilk tanıyı koyan Doktor Nihat Reşat Belger “Karaciğer büyümüş ve sertleşmiştir. Kaşıntılarının ve kanamalarının nedeni, süreğen (kronik) karaciğer sayrılığına bağlı Siroz’dur.” demiştir. Bu şekilde bir tanıya ulaşılmasına şaşıran Atatürk hastalığı konusunda özel doktoru Neşet Ömer İrdelp’i Yalova’ya çağırmış ve tekrar muayene olmak istemiştir.(tarihin.com) Yapılan geçmiş incelemelerde böyle bir tanıya ulaşamayan Doktor Neşet şaşırmış ve “sekiz ay önce yaptığım muayenede siroza ait bilgiler ve belirtiler görmemiştim” diyerek tanı koymada geç kalındığını açıklamış ve Atatürk’ün kesinlikle dinlenmeye ihtiyacı olduğunu belirtmiştir.
Hayatı sürekli çalışma ve mücadele içinde geçen Atatürk dinlenmeye fırsat bulamamış, hastalığı süresince birçok konu hakkında ülkenin gelişmesi için canla ve başla çalışmalarını sürdürmeye devam etmiştir. 1938 yılında Bursa Gemlik'te iki fabrikanın açılışına katılmıştır. Yağmur altında kalan ve üşüten Atatürk bu günden sonra rahatsızlıkları iyice artmaya başlamıştır. 19 Mayıs 1938 tarihinde Gençlik ve Spor Bayramına katılan Atatürk, o dönemde ülke için büyük sorun teşkil eden Hatay sorunu ile ilgili çalışmalara yoğun bir şekilde mesai ayırmıştır.
3 Temmuz 1938 tarihinde Hatay’ın bağımsızlığa kavuşması hasta yatağında dinlenen Atatürk'e iletilmiştir. İyileşme umudunu hiçbir zaman yitirmeyen Atatürk, 29 Ekim 1938 yılında Türk ordusuna sanki silah arkadaşlarıyla ve Türk milletiyle vedalaşıyormuş gibi bir nitelikte bildiri yayınlamıştır.
8 Kasım 1938 tarihinde derin bir komaya giren Mustafa Kemal Atatürk 9 Kasım gecesi saat dokuz sularında gözlerini açıp "saat kaç?" diye sormuş ve ertesi sabah 10 Kasım 1938 tarihinde saat 09.05’te ruhunu sonsuzluğa teslim etmiştir.
16 Kasım tarihinde Atatürk’ün Türk Bayrağına sarılı tabutu Dolmabahçe Sarayı’na katafalka konulmuştur. 19 Kasım 1938 tarihinde ise Profesör Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırılan cenaze namazından sonra Yavuz Zırhlısı ile İzmit’e, oradan da özel bir trenle Ankara’ya getirilen Atatürk’ün naaşı, 21 Kasım 1938 tarihinde Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabre konulmuştur. 10 Kasım 1953 tarihinde ise büyük bir törenle ebedi istirahatgahı olan, Anıtkabir’e nakledilmiştir.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E SUİKAST GİRİŞİMİ

Hiç yorum yok




MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E SUİKAST GİRİŞİMİ
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasında sonra, bu partideki eski İttihatçılar, siyasi yoldan ulaşamadıkları emellerine silahlı şekilde ulaşmayı dememek istemişlerdir. Yeni rejimin Mustafa Kemal’in ölümü ile son bulacağı kanısında olanlar, onu öldürmekle rejime istedikleri şekli verebileceklerini zannetmişlerdir.
Bu düşüncelerini 16 Haziran 1926 tarihinde Mustafa Kemal’in İzmir’i ziyareti sırasında gerçekleştirmeye karar vermişler ve suikastın yapılmasına müteakip Yunanistan'ın Sakız adasına kaçmayı planlamışlardır. Giritli Şevki isminde bir motorcu ile anlaşan suikastçılar, suikast planlarını gözden geçirmek üzere ayrılmışlardır. Giritli Şevki durumu yetkililere bildirince suikast girişimleri gerçekleşemeden yakalanmışlardır.
Mustafa Kemal Paşa’ya yapılması hedeflenen bu suikast, yurdun her yerinden büyük tepkilere yol açmıştır. Halkın gönlünde taht kuran Mustafa Kemal Paşa’da halktan gelen bu tepkinin karşılığında şu bildiriyi yayınlamıştır. “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet padiyar kalacaktır.” diyerek rejime olan inancını yinelemiştir.
Gerçekleşmek istenen bu suikastın suçluları İstiklal Mahkemesi’nde yargılanarak cezalandırılmışlardır ve İttihatçılık tamamen tasfiye edilmiştir.

Atatürk İnkılapları

Hiç yorum yok



Hilafetin Kaldırılması
Dinsel devletin dayanağı olan saltanatın ortadan kaldırılıp onun yerine halk egemenliğinin ve demokrasinin sembolü olan Cumhuriyet şekli kabul edildikten sonra, teokrasinin temsilcisi olan halifeliğin kaldırılması tabii bir sonuç olmuştur.
Büyük Millet Meclisi Tarafından 18 Kasım 1922 günü Halife seçilen Abdülmecit yalnız halife gibi değil, ayni zamanda padişah —Sultan— gibi davranışlarda bulunması, bu


ATATÜRK İNKILAPLARI
Atatürk’e göre inkılap, mevcut müesseseleri zorla değiştirmek, son asırlardaki kurumları yıkarak yerine milletin en yüksek medeni, icaplarına göre ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlar kurmaktır. Bu sebeple de çağdaşlaşma ve ileri dönük gelişmeler üzerinde durulmalıdır.
ATATÜRK İNKILAPLARININ AMAÇLARI;
Atatürk'ün inkılaplarını gerçekleştirirken yapılan bu inkılaplarla belli amaçlara yönelmek istemiştir. Kısaca bu amaçlardan bahsedecek olursak;
Türkiye Cumhuriyetini muasır (çağdaş) medeniyetler seviyesine çıkarmak,
Modern Avrupa ile Türkiye'yi bütünleştirmek,
Modern topluma ait değer yargılarını Türkiye'de yerleştirmek,
Türk Milletinin refah seviyesini yükseltmek,
Milli egemenlik ilkesini yerleştirmektir.
ATATÜRK İNKILAPLARININ ÖZELLİKLERİ;
Türk inkılabı demokratik bir halk hareketi, diriliş ve yenilik hareketidir.
Milli bağımsızlık ve milli egemenlik mücadelesi olan Türk inkılabı dışarıdan işgal güçlerine, içeriden de sultan ve halifeye karşı birlikte yapılmış bir mücadeledir.
Türk Milleti’ni Batı’ya, Batı kültürüne ve Batı anlayışına götüren kökten bir sosyal değişikliktir.
Türk İnkılabı modern zihniyetin benimsenmesini sağlamış, millet ruhu ve şuurunu uyandırmıştır.
Türk inkılabının teorik ve ideolojik bir hazırlığı yoktur. Tarihi gelişmeler bu hazırlığa zaman bırakmamıştır.
Türk inkılabının yapılması sonrasında yeni bir devlet ortaya çıkmıştır.


SİYASAL ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR
1. Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)
2. Ankara'nın başkent olması (13 Ekim 1923)
3. Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923)
4. Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924)
5. Çok partili siyasi hayata geçiş denemelerinde;
a. Atatürk tarafından 9 Eylül 1923 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası kuruldu.
b. 17 Kasım 1924 yılında İlk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet FırkasıKazım Karabekir ve arkadaşları tarafından kuruldu.Kurulan bu partinin Şeyh Sait isyanı ile bağlantıları olduğu düşünüldüğünden 3 Haziran 1925 yılında Takrir-i Sükun Yasası ile kapatıldı.
c. 12 Ağustos 1930 yılında Fethi Okyar tarafından Serbest Cumhuriyet fırkası kuruldu. Laiklik ve Cumhuriyet karşıtlarının bu partide toplanmaya başlaması sonucu ile 17 Kasım 1930 yılında kurucusu Fethi Okyar tarafından kapatıldı. Akabinde Menemen olaylarının çıkması Partinin kapatılmasının yerinde bir karar olduğunu gösterdi.
Şeyh Sait ve Menemen olayları dönemin Cumhuriyet rejimine  karşı yapılan ilk isyanlardandır. Bu isyanlar ile henüz çok partili döneme geçişe ülkenin hazır olmadığını göstermektedir.



HUKUK ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
1. 20 Ocak 1921'de ilk Anayasa Teşkilat-ı Esasiye ilan edildi.
2. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 Anayasası ilan edildi.
3. 17 Şubat 1926'da Medeni Kanun İsviçre'den,
4. 8 Mayıs 1928'de Borçlar Kanunu İsviçre'den,
5. 10 Mayıs 1928'de Ticaret Kanunu Almanya'dan,
6. 1 Temmuz 1928'de Ceza Kanunu İtalya'dan alınarak kabul edildi.

MİLLİYETÇİLİK

Hiç yorum yok



MİLLİYETÇİLİK
İnsanlık tarihi içindeki zengin mirasa, birlikte yaşama konusunda samimi olmaya ve sahip olunan mirasın korunmasında belirli bir inanca yönelen gelişmiş toplumlara Milletadı verilmektedir. Atatürk millet kavramını “Dil, kültür ve mefkûre ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir siyasi içtimai heyet” sözleriyle tanımlamıştır.

Milliyetçilik ilkesi ise Milletini sevmeyi ve milli çıkarları her şeyden üstün tutmayı öngören bir ilkedir. Milliyetçilik ilkesi; tüm vatandaşlarını Türk olarak kabul eden, hiç bir ayrım yapmayan, vatanın bütünlüğünü ve bağımsızlığını esas alan, birlik ve beraberliği dayanan ve ırkçılığı reddeden bir Atatürk ilkesidir.
Milliyetçilik ulus gerçeğinden hareket eden bir fikir akımı ve çağımızın en geçerli sosyal düşüncelerinden biridir. Türk ulusunun geleceğini belirlemede temel ilke olan milliyetçilik, ulusu huzur ve refaha yönelten en güçlü bağlardan bir tanesidir.
Atatürk: “Zengin bir hatıra mirasına, birlikte yaşamak hususunda samimi olmaya, sahip olunan mirasın korunmasını birlikte sürdürebilmek konusunda ortak amaç olmasına, sevinçte ve üzüntüde beraber olmaya ihtiyacı vardır.” sözleriyle bir insan topluluğunun nasıl bir ulus olabileceği konusunda değerlendirmesini yapmıştır.
Atatürk: “Bir milletin, diğer milletlere oranla doğal veya sonradan kazanılmış, özel karakter sahibi olması, diğer milletlerden farklı bir özellik göstermesi, genellikle onlardan ayrı olarak, onlarla paralel gelişmeye çalışması niteliğine Milliyetler Prensibi denir. Bu prensibe göre, her kişi ve her millet kendi hakkında iyi niyet, topraklarına kayıtsız sahip çıkmayı istemek hakkına ve bu hakkın kullanılmasını önleyen veya sınırlayan engelleri ortadan kaldırmak hak ve hürriyetine sahiptir." diyerek milliyetçilik kavramını açıklamaya çalışmıştır.
Atatürk: “Her Türk hür doğar, hür yaşar.”,”Türk milleti birdir ve bütündür. Türkiye’de ben Türk’üm diyen herkes Türk’tür.” diyerek Türk milliyetçiliğine verdiği önemi vurgulamıştır.
Milliyetçiliğin ve milli beraberliğin oluşmasında en önemli unsurlardan birinin eğitim ve öğretim olduğunu düşünen Atatürk:“ Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun öncelikle şu söylediğim öğretilmelidir. İlk önce ve her şeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir.
Dünya da, uluslararası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara, hayat ve bağımsızlık yoktur. Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır ve hastadır. Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz öğrenimin sınırı ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz: Milletine, Türkiye Devleti’ne, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düşman olanlarla mücadele, bu mücadelenin sebep ve vasıtaları ile donatılmayan millet için yaşama hakkı yoktur.” diyerek bu ilkesinde Milli Eğitimin önemini vurgulamak istemiştir.
Atatürk milliyetçiliğinin başlıca nitelikleri şu şekilde özetlenebilir:
1. Atatürk milliyetçiliği akla ve bilime dayanmaktadır.
2. Her türlü ayrımcılığı ve bölücülüğü reddetmektedir.
3. Eşitlik prensibine dayanmaktadır
4. Milliyetçiliği reddeden düşünce akımlarına karşıdır.
5. Dini, mezhebi, soyu, dili ne olursa olsun kendini Türk bilen ve kendini Türk olarak gören herkesi Türk olarak kabul eder.
6. Hiçbir ayrım yapmaz, aksine birleştiricidir ve inanç özgürlüğüne saygılıdır.
7. Kalkınmak ve çağdaş medeniyetler seviyesin çıkmak için milli bir ekonomiye sahip olunması gerektiğini ön görmektedir.
8. Her türlü saldırganlığa ve sömürgeciliğe karşıdır. Bütün dünya ülkeleri ile barış içinde yaşamayı hedeflemektedir.
9. Türk Milleti’nin manevi değerlerine sahip çıkmayı öngörmektedir.
Milliyetçiliğin Türk toplumuna sağladığı faydalar kısaca şu şekilde özetlenebilir:
1. Kurtuluş Savaşımızın kazanılması sağlanmıştır.
2. Milli bağımsızlığı her yönüyle geliştirmiş ve toplum hayatının milli bir yapıda olması sağlanmıştır.
3. Halkımızı ortak ve kültürel amaçlar etrafında toplamış ve milli dayanışma, ülkü birliği meydana getirmiştir.
4. Türk toplumunu din, mezhep, ırk ve sınıf kavgalarından koruyarak milli birlik ve beraberliğimizi güçlendirmiştir.
5. Milli bağımsızlığımızı her yönüyle geliştirmiş, toplum hayatının milli bir yapıda olmasını sağlamıştır.
Atatürk'ün Milliyetçilik ilkesi ışığında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yapılan faaliyetler şu şekilde özetlenebilir:
1. 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM'nin açılması ve milli bir Türk devletinin kurulması sağlanmıştır.
2. İstiklal Marşı'nın kabul edilmiştir.
3. Türk parasını koruma kanunu çıkarılmıştır.
4. Kabotaj kanunu çıkarılmıştır.
5. 1931 yılında Türk Tarih Kurumu açılmıştır.
6. 1932 yılında Türk Dil Kurumu açılmıştır.
7. İzmir’de İktisat kongresi toplanmış ve Misakı İktisadi ilkesi kabul edilmiştir.
8. Kapitülasyonlar kaldırılmıştır.
9. Tevhidi Tedrisat kanunu çıkarılmıştır. Yabancı okulların ayrıcalıkları kaldırılarak Milli eğitim Bankalığına bağlanmıştır. Yabancı okullarda Türkçe, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından okutulması sağlanmıştır.
10. Tütün idaresinin yabacılardan satın alınması sağlanmıştır.
11. Yerli tüccarların yabancı tüccarlara karşı korunabilmesi maksadıyla gümrük vergileri yükseltilmiştir.

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy