Şeytan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şeytan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mayıs 2018 Salı

Bediuzzaman Cinler Hakkinda Ne Diyor?

Hiç yorum yok



Bediuzzaman, Cinler Hakkında Ne Diyor?
Son yüzyılın yetiştirdiği alimlerden Bediüzzaman da risalelerinde cinlerden bahsetmektedir. Said Nursi, Sözler'de;

"İşte beşerin, sanat ve fennin imtizacından süzülen, maddi ve manevi fevkalâde hassasiyetinden tezahür eden ispirtizma gibi celb-i ervah ve cinlerle muhabereyi, şu âyet, en nihayet hududunu çiziyor ve en faideli suretlerini tayın ediyor ve ona yolu dahi açıyor. Fakat şimdiki gibi; bazan kendine emvat namını veren cinlere ve şeytanlara ve ervah-ı hadiseye müsahhar ve maskara olup oyuncak olmak değil, belki tılsımat-ı Kurânıye ile onları teshir etmektir, şerlerinden kurtulmaktır." [1]

demektedir. Yine Mektubat'ta, cinler taifesinin Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğini tasdik ettiklerini belirterek;

"Hayvanat taifesi, ölüler taifesi, cinler taifesı. melaikeler taifesi, o Zat-ı Mübarek'i tanıyorlar ve nübüvvetini tasdik ediyorlar -ki onlar, onu tanıyanların herbir taifesi-, bazı mu'cizatını göstermekle gösteriyorlar ve nübüvvetinin tasdikini ilân ediyorlar" [2]

şeklinde konuşuyor. Mektubatın 154. sayfasında cinlerin ve meleklerin Resulullah'ı tanıdıklarından bahsederek;

"Bunun da çok hadiseleri var. Numune için, şöhret bulmuş ve mevsuk imamların haber vermiş olduğu birkaç numuneyi, evvela cenazelerden göstereceği. Fakat cin ve melaike ise, o mütevatirdir. Onların misalleri bir değil bindir. İşte ölülerin konuşmasının misallerinden." [3]

Yine Mektubat'ın 158. sayfasında velilerin cinlerle görüştüklerini kaydeden Bediuzzaman,

"Resul i Ekrem (sav)'ın nuruyla, terbiyesiyle ve onun arkasında gitmeliyle, binler Şah-ı Geylanî gibi aktablar. Asfiyalar, melaikeler ve cinler ile görüşmüşler ve konuşuyorlar ve bu hâdise, yüz tevatür derecesinde ve çok kesrettedir. Evet ümmet i Muhammed'in (sav) melaike ve Cin ve tekellümleri ise, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü vesselamın terbiye ve irşad-ı İ'cazkaranesinin bir eseridir" [4]

demekledir. Mektubat'ın 178. sayfalarında Peygamberimizin doğumuyla meydana gelen bazı ilginç olaylardan söz eden Bediuzzaman;

"Resul-i Ekrem Aleyhissalatü vesselam dünyaya geldikten sonra, bahusus veladet gecesinde, yıldızların düşmesinin çoğalmasıdır ki; şu hâdise On beşinci Sözde kesinlikle bürhanlarıyla isbat ettiğimiz üzere; şu yıldızların sukutu şeyatin ve cinlerin gaybi" haberlerden kesilmesine alâmet ve işarettir. İşte madem Resul-i Ekrem Aleyhissalatü vesselam vahiy ile dünyaya çıkti; elbette yarım yamalak ve yalanlar ile karışık, kâhinlerin ve gaıbden haber verenlerin ve cinlerin ihbaratına sed çekmek lâzımdır ki. Vahye bir şüphe iras etmesinler ve vahye benzemesin. Evet bi'setten evvel kâhinlik çoktu, Kurân nazil olduktan sonra onlara hatime çekti. Hattâ çok kâhinler imana geldiler, çünki daha cinler taifesinden olan muhbirlerini bulamadılar. Demek Kurân hatime çekmişti. İşte eski zaman kâhinleri gibi. şimdi de medyumlar suretinde yine bir çeşit kahinlik Avrupa'da ispritizmacıların içlerinde baş göstermiş. Her ne ise." [5]

şeklinde konuşuyor. Bediüzzaman, cinlere de peygamber gelmesiyle ilgili olarak Şualar 337'de şu sözleri söylüyor:

"Hakikaten senin bu sualinin çok önemi var. Fakat Risale-ı Nur'un en önemli görevi beşeri dalaletten ve küfr-ü mutfaktan kurtarmak olmasından, bu çeşit meselelere sıra gelmiyor, onlardan bahis açmıyor, selef-i sâlihin dahi çok bahsetmemişler Çünkü öyle gaybı ve görünmeyen işlerde sü'-i istimal düşer. Hem şarlatanlar, hodfüruşluklarına bir vesile yapabilirler.

Nasılki şimdi ispirtizmacılar "Cinler ile muhabere namıyla şarlatanlık yapıyorlar; dinin zararına âlet ederler diye çokça medarı bahsedilmez, hem Hâtemül Enbiya'dan sonra, cinlere de peygamber gelmemiş' Görüldüğü gibi son yüzyılın alimleri de cinlerle ilgili bilgi verirken, Allah'ın yarattığı ve mükellef kıldığı varlıklar olan cinler taifesinin, insanlarla iç içeliğini dile getiriyorlar

17 Nisan 2017 Pazartesi

Şeytan'ın Kalpteki Gizlenme Yeri (Lümme-i Şeytaniye)

Hiç yorum yok



Şeytan'ın Kalpteki Gizlenme Yeri (Lümme-i Şeytaniye)

Kalp sarayının eşkıyasının gizlenme mahalli

Fısıltı Merkezi

“İnsanda kalbin bir köşesinde lümme-i şeytaniye denilen bir âlet-i vesvese ve kuvve-i vahimenin telkinatıyla konuşan bir şeytanî lisan ve ifsat edilen kuvve-i vâhime, küçük bir şeytan hükmüne geçtiğini ve sahiplerinin ihtiyarına zıt ve arzusuna muhalif hareket ettiklerini hissen ve hadsen herkes nefsinde görmesi, âlemde büyük şeytanların vücuduna katî bir delildir”

Peygamber efendimizin ifadesiyle; “İnsan kalbinde iki lümme (merkez) vardır Bunlardan biri melek ilhamı, diğeri ise şeytan vesvesesi içindir.” Şeytan, kendine ait olan kısmı bir karakol olarak kullanır

Şeytan, Hz Adem'e secde etmemesi dolayısıyla cennetten kovulunca; Allah’a şöyle yalvardı: “Ey Rabbim! And olsun ki, beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş kulların müstesna” (Hıcr 39-40)

Nefis ve Şeytan, insanın manevi ilerleyişinde en mühim iki engel. Nefis içeriden, şeytan dışarıdan dünya ve ahiretimizi perişan etmek için durmadan çalışıyorlar Nefsin mahiyetinde gurur- kibir- menfaatçilik gibi pek çok zararlı özellikler var Şeytan, işletilmeye uygun bu madenleri iyi biliyor ve işletiyor Nefsin zaaflarını tanıyor ve yakalıyor

Nefis, içimizde şeytanın temsilcisi Onun yerli işbirlikçisi Eğer terbiye edilmezse, onun bir öğrencisi. Nefsinin kötü arzularına uyan birisi dalalet vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşır, günah bataklığına saplanır kalır, tümüyle şeytanın emrine girer, onun kulu- kölesi olur

Halatlar ince yerlerinden kopar, kaleler zayıf yerlerinden fethedilir Onun gibi şeytan vücud ülkesinde hakimiyeti ele geçirmek için nefsin zaaflarından istifade eder Kur’an-ı Kerim şu ayeti ile nefsin bazı zaaflarına dikkat çeker:

“İnsanlara kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, salma atlar, sağmal hayvanlar ve tarıma karşı arzular süslü kılındı” (Al- i İmran, 14)

Yani insan fıtratı itibariyle bunlara son derece düşkündür Hayatı bunları elde etmek için mücadele ile geçer İnsanların en çetin imtihanları bunlarla olur

Üstteki ayette nazara verilen zaaflardan başka, nefsin tembellik, midesine düşkünlük, övülmekten hoşlanmak, başkalarına karşı kibirlenmek, lüzumsuz öfkelenmek, kör hislere sahip olmak, tiryakilik, gaflet, cehalet, heva, heves, peşin lezzetlere müptela olmak… gibi daha nice zaafları vardır Bu zaafları birer maden gibi şeytan tarafından işletilir

Şeytan'ın Kalpteki Gizlenme Yeri (Lümme-i Şeytaniye)

Hiç yorum yok



Şeytan'ın Kalpteki Gizlenme Yeri (Lümme-i Şeytaniye)

Kalp sarayının eşkıyasının gizlenme mahalli

Fısıltı Merkezi

“İnsanda kalbin bir köşesinde lümme-i şeytaniye denilen bir âlet-i vesvese ve kuvve-i vahimenin telkinatıyla konuşan bir şeytanî lisan ve ifsat edilen kuvve-i vâhime, küçük bir şeytan hükmüne geçtiğini ve sahiplerinin ihtiyarına zıt ve arzusuna muhalif hareket ettiklerini hissen ve hadsen herkes nefsinde görmesi, âlemde büyük şeytanların vücuduna katî bir delildir”

Peygamber efendimizin ifadesiyle; “İnsan kalbinde iki lümme (merkez) vardır Bunlardan biri melek ilhamı, diğeri ise şeytan vesvesesi içindir.” Şeytan, kendine ait olan kısmı bir karakol olarak kullanır

Şeytan, Hz Adem'e secde etmemesi dolayısıyla cennetten kovulunca; Allah’a şöyle yalvardı: “Ey Rabbim! And olsun ki, beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş kulların müstesna” (Hıcr 39-40)

Nefis ve Şeytan, insanın manevi ilerleyişinde en mühim iki engel. Nefis içeriden, şeytan dışarıdan dünya ve ahiretimizi perişan etmek için durmadan çalışıyorlar Nefsin mahiyetinde gurur- kibir- menfaatçilik gibi pek çok zararlı özellikler var Şeytan, işletilmeye uygun bu madenleri iyi biliyor ve işletiyor Nefsin zaaflarını tanıyor ve yakalıyor

Nefis, içimizde şeytanın temsilcisi Onun yerli işbirlikçisi Eğer terbiye edilmezse, onun bir öğrencisi. Nefsinin kötü arzularına uyan birisi dalalet vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşır, günah bataklığına saplanır kalır, tümüyle şeytanın emrine girer, onun kulu- kölesi olur

Halatlar ince yerlerinden kopar, kaleler zayıf yerlerinden fethedilir Onun gibi şeytan vücud ülkesinde hakimiyeti ele geçirmek için nefsin zaaflarından istifade eder Kur’an-ı Kerim şu ayeti ile nefsin bazı zaaflarına dikkat çeker:

“İnsanlara kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, salma atlar, sağmal hayvanlar ve tarıma karşı arzular süslü kılındı” (Al- i İmran, 14)

Yani insan fıtratı itibariyle bunlara son derece düşkündür Hayatı bunları elde etmek için mücadele ile geçer İnsanların en çetin imtihanları bunlarla olur

Üstteki ayette nazara verilen zaaflardan başka, nefsin tembellik, midesine düşkünlük, övülmekten hoşlanmak, başkalarına karşı kibirlenmek, lüzumsuz öfkelenmek, kör hislere sahip olmak, tiryakilik, gaflet, cehalet, heva, heves, peşin lezzetlere müptela olmak… gibi daha nice zaafları vardır Bu zaafları birer maden gibi şeytan tarafından işletilir

Şeytan'ın Hileleri

Hiç yorum yok




Şeytan'ın Hileleri

Muhyiddin-i Arabi

İbn-i Abbas (r.a) Hz.' inden naklen Muaz b, Cebel rivayet ediyor: Birgün, Resulullah (S.A.V.) ile beraberdik. Ensardan birinin evinde toplanmıştık.. Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi:

- Ev sahibi..... İçerdekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var.

Bunun üzerine, herkes Resulullah (S.A.V.)efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orda ve her zaman büyük oydu... İzin ondan çıkacaktı. Resulullah, (S.A.V.) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve: «Bu seslenen kimdir bilir misiniz?» Buyurdu.... Biz hep birden şöyle dedik:

- En iyi bilen ALLAH ve Resulüdür.

Bunun üzerine Resulullah (S.A.V.) Efendimiz:

- «O, lâin iblistir. –Şeytandır– Allah'ın laneti onun üzerine olsun....»

Buyurunca; hemen Hz. Ömer:

- Ya Resulullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.

Dedi.... Resulullah (S.A.V.) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:

- «Dur ya Ömer, biliyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir... Öldürmeyi bırak.»

Sonra şöyle buyurdu:

- «Kapıyı ona açın gelsin... O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.»

Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani Ravi'den. Şöyle anlattı: Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Birde baktık ki, şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu. Sonra, şöyle bir selam verdi;

- Selam ya Muhammed; selam size ey cemaat-i müslimin.

Onun bu selamına Resulullah (S.A.V.) Efendimiz şu mukabelede bulundu;

«Selam Allah'ındır ya lâin»

Sonra şöyle buyurdu:

«Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş?»

Şeytan şöyle anlattı;

- Benim buraya gelişim kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz sordu;

«Nedir o mecburiyetin ?»

Şeytan, anlattı;
- İzzet sahibi Rabbin katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki;Allah-ü Teâlâ sana emir veriyor: Muhammed 'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin. Sonra ... Allah-ü Teâlâ buyurdu ki:

- Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen .... seni kül ederim; rüzgara savurur ... Düşmanlarının önünde, seni rüsva ederim.

İşte ... böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim.

Arzu ettiğini bana sor . Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem;düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.

Bundan sona Resulullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle sordu:

- «Madem ki, sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir ?»

Şeytan şu cevabı verdi:

- Sensin ya Muhammed. Allah' ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra senin gibi kim olabilir ki ?

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz sordu:

«Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?...»

Şeytan, anlattı:

- Müttaki bir gence ki ... varlığını Allah yoluna vermiştir.

Bundan sonra, sual cevap aşağıdaki şekilde devam etti. Resulullah (S.A.V.) Efendimiz sordu; şeytan anlattı:

«Sonra kimi sevmezsin ?»
- Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan âlimi ...
«Sonra ?»
- Temizlik işinde ... yıkadığı yerleri üç defa yıkamayı adet eden kimseyi.
«Sonra ?»
- Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını kimseye anlatmaz... Halinden şikayet etmez.
«Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nerden bilirsin ?»

- Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı, onun sabrını; halinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.

«Sonra kim ?»
- Şükreden zengin.
«Peki, ama zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın ? ...»

- Onu görürsem ki, aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki: şükreden bir zengindir.

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:

«Peki, ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur? ..»
- Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar . Titrerim.
«Neden böyle olursun; ya lâin ? ..»
- Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
«Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun ?...»
- O zaman da bağlanırım. Tâ, onlar iftar edinceye kadar.
- «Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun ?»
- O zaman da çıldırırım.
«Peki, ya Kur'an okudukları zaman nasıl olursun ? ..»
- O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
«Peki ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır ? ..»

- Ha, işte.. o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz sebebini sordu:

«Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Ebamürre ?»

Bunun üzerine iblis:

- Onu da anlatayım ..

Dedikten sonra anlatmaya başladı:

- Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki;
  1. Allah-ü Teala, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler.
  2. O, sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.
  3. Allah-ü Teala, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar.
  4. Allah-ü Teala, belayı sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.
Bundan sonra Resulullah (S.A.V.) Efendimiz ashabı hakkında bazı sorular sordu:

«Ebubekir için ne dersin ?»

İblis ise şu cevabı verdi:

- O bana cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslam'a girdikten sonra nasıl bana itaat eder ?

«Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin ? ..»

İblis ona da şu cevabı verdi:

- Allah'a yemin ederim ki; her gördüğüm yerde ondan kaçarım.

«Peki, Osman b. Affan için ne dersin ?»
- Ondan utanırım ... hem de çok ... Nasıl ki, Rahman' ın melekleri de ondan utanırlar...,
«Peki, Ali b. Ebutalib için ne dersin ?»
İblis onun için de şöyle dedi: 

- Ah onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa; ben kendi başıma kalsam... O beni bıraksa....ben de onu bıraksam .. Ben onu bırakırım ama o beni bırakmaz.
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar kısmen bittikten sonra, şöyle buyurdu:

«Ümmetime saadet ihsan eden; seni tâ, belli bir vakte kadar şeki kılan Allah'a hamd olsun.»

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz ' in o cümlesini duyan lâin iblis şöyle dedi:

- Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede ? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın ?..

Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaradan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah'a yemin ederim ki: Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini ... Ümmilerini ve okumuşlarını ... Facirlerini ve abidlerini ... Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat, Allah'ın halis kullarını ... Evet, bunları azdıramam.

Bunun üzerine Resulullah (S.A.V.) Efendimiz sordu:

«Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir ? ...»

Bu suale İblis şu cevabı verdi:

- Bilmez misin ? ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever ... O Allah için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini dinarını sevmez; övülmekten, medhedilmekten hoşlanmaz.. bilirim ki o: ihlâs sahibidir... Hemen onu bırakır kaçarım.

Bir kul malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki: mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki ya Muhammed, baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.

İblis anlatmaya devam etti:

- Ya Muhammed, bilmez misin ? ... Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra ... o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır.

Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.

Bir kısmını gençlere yolladım.

Bir kısmını da meşayihe saldım.

Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat ettim.

Gençlere gelince, aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.

Çocuklara gelince ... Onlarla da, bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.

Bizimkilerin bir kısmını da abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.

Onlar bunların yanına girer.; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne ... hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki; başlarlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye... İşte ... böylece, onlardan ihlası alırım. Onlar bu halleri ile yaptıkları ibadeti, ihlassız yaparlar gayrı .. Ama, bu hallerin farkında olmazlar.

İblis, bundan sonra, aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi:

- Bilmez misin; ya Muhammed, Rahip Borsisa, tam yetmiş yıl ihlas ile Allah 'a ibadet etti. Bu ibadetleri sonucunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki; Her dua ettiği hasta, duası ve bereketi ile şifâyap oluyordu. Onun peşine takıldım. Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi.

Bu o kimsedir ki; Allah-ü Teala aziz kitabında, ona şöyle anlatır:

«.... Şeytan hali gibidir ki; o insana:

– Kafir ol ..

Dedi. Vakta ki o kafir oldu.: Bu defa ona şöyle dedi:

« Ben senden uzağım . . Ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım .» (59/16)

İblis bundan sonra bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı..

YALAN

- Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse ... o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse ... o da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed, ben Adem'e ve Havva'ya yalan yere Allah adına and içtim.

- «Muhakkak ben size nasihat ediyorum.» (7/16)

Dedim... Bunu yaparım çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.

GIYBET - KOĞUCULUK

- Gıybet ve koğuculuğa gelince .... Onlarda benim meyvelerimdir ve şenliğimdir.

NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK

- Her kim talak üzerine yemin ederse ... günahkar olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun .. İsterse doğru şey üzerine olsun. Her kim talakı ağzına alırsa .. tâ.. hakikati belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi yüzünden hepsi cehenneme girer.

NAMAZ

- Ya Muhammed, namazı an be an tehir edilince ... onu da anlatayım. O her ne zaman ki, namaza kalkmak ister; tutarım . ona vesvese veririm. Derim ki: "Henüz vakti var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın." Böylece o, vaktinin dışında namazını kılar... Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.

Şayet o kimse beni mağlup ederse .. ona insan şeytanlarından birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O, bunda da beni mağlup ederse .. bu sefer onun hesabını namazında görmeye bakarım. O namazın içinde iken;

- sağa bak .. sola bak...

Derim... O da bakar ... O ki böyle yaptı... Yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona:

- Sen ebedi yaramaz bir iş yaptın. Derim ve böylece onun huzurunu bozarım. Sende bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda, sağa ve sola çokça bakarsa, başka şeyler düşünürse, namazından gafil olursa Allah onun namazını kabul etmez. Bunda da ona mağlup olursam yalnız başına namaz kıldığında yanına giderim. Ve ona; çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da, başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi. Bu işi yaptırmakla da ona başarı kazanamazsam bu sefer, cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve rüku'dan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rüku yaptırırım. İşte o böyle yaptığı için, kıyamet günü, Allah onun başını eşek başına çevirir. O kimse bunda da beni yener ise, bu defa ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam. Bunda da mağlup olursam, bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa onun içine küçük bir şeytan girer, dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır. İşte bundan sonra o kimse, hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi yapar.

Şeytan bundan sonra konuşmasına devam etti:

- Sen ümmetin hangisi için ferah duyarsın ki ? Ben onlara ne tuzaklar kurarım... ne tuzaklar. Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki:

- Namaz size göre değil.. O, Allah'ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.

Sonra hastalara giderim:

- "Namaz kılmayı bırak " derim çünkü Allah-ü Teala: «hastalara zorluk yok.....» (24/61) buyurdu. İyi olduğun zaman kılarsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hatta küfre de gidebilir. Şayet o, hastalığında namazı terk ederek ölüp giderse, Allah'ın huzuruna çıkarken, Allah-ü Teala'yı öfkeli bulur.

Sonra şöyle dedi:

- Ya Muhammed, eğer bu sözlerime yalan kattımsa, beni akrep soksun. Sonra.... Eğer yalan varsa .. Allah 'tan dile beni kül eylesin.

İblis bundan sonra konuşmalarına devam etti ve şöyle dedi:

- Ya Muhammed, sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun ? Halbuki ben onların altıda birini dininden çıkardım.

Bundan sonra Resulullah (S.A.V.) Efendimiz ona, yani İblis'e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi:

«Ya lâin, senin oturma arkadaşın kim ?»
- Faiz yiyen.
«Dostun kim ?»
- Zina eden.
«Yatak arkadaşın kim ?»
- Sarhoş
«Misafirin kim ?»
- Hırsız.
«Elçim kim ?»
- Sihirbazlar.
«Gözün nuru nedir?»
- Karı boşamak.
«Sevgilin kim ?»
- Cuma namazını bırakanlar.

- Resulullah (s.a.v) Efendimiz bu defa başka bir mevzuya geçti ve şöyle sordu:
«Ya lâin, senin kalbini ne yıkar ?»
- Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi.
«Peki, senin cismini ne eritir ?»
- Tevbe edenlerin tövbesi.
«Peki, ciğerini ne parçalar, ne çürütür ?»
- Gece ve gündüz, Allah'a yapılan bol bol istiğfar.
«Peki yüzünü ne buruşturur ?»
- Gizli sadaka.
«Peki gözlerini kör eden nedir ?»
- Gece namazı.
«Peki, başını eğdiren nedir ?»
- Çokça kılınan cemaatle namaz.

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu:

«Sana göre insanların en saadetlisi (!) kimdir?»
- Namazını bilerek kasten bırakanlar.
«Peki, insanların en şakisi kimdir ?»
- Cimriler
«Peki, seni işinden ne alıkoyar ?»
- Ulema meclisleri
«Peki, yemeğini nasıl yersin ?»
- Sol elimle parmaklarımın ucu ile.

- «Peki, sam yeli estiği zaman ve ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin ?»

- İnsanların tırnaklarının arasında.

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz bundan sonra, bir başka bir mevzuu sordu. İblis de cevap verdi .

«Rabbinden neler talep ettin ?»
- On şey talep ettim.
«Nedir onlar ya lâin ?»
- Şunlardır:

1. Allah'tan diledim ki, beni Ademoğullarının malına ve evladına ortak ede. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu:  «Onlara ortak ol... Mallarına ve çocuklarına . Onlara vaat et. Halbuki şeytan onlara gurur vaat eder...» (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir. Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim, faiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Şeytandan Allah'a sığınılmayan malın da ortağıyım. Cinsi münasebet anında; Allah'a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim. Ve o her birleşmeden hasıl olan çocuk, bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Her kim hayvana binerken, helal yola gitmeyi değil de, aksini isteyerek binerse, ben de onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. Bu da Ayet-i Kerime ile sabittir. «Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart..» (17/64)

2. Allah-ü Teala'dan diledim ki: Bana bir ev vere .. Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.

3. Diledim ki bana bir mescid vere. Pazar yerlerini bana mescid yaptı.

4. Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı olarak verdi.

5. İstedim ki; bir ezan vere, Mezmurları verdi.

6. Diledim ki; bana bir yatak arkadaşı vere.. Sarhoşları verdi.

7. Diledim ki; bana yardımcılar vere ... Bunun için de Kaderiyye mensuplarını verdi.

8. İstedim ki; bana kardeşler vere ..Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir:

«O kimseler ki; mallarını boş yere harcarlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır.» (17/27)

Bir ara Resulullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:

«Eğer söylediklerini, Allah'ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin. Seni tasdik etmezdim.»

Bundan sonra İblis devam etti:

1. Ya Muhammed, Allah'tan diledim ki; Ademoğullarını ben göreyim ama onlar beni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine getirdi.

2. Diledim ki; Ademoğullarının kan mecralarını bana yol yapa; Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp giderim. Gezerim. Hem nasıl istersem. Bütün bu isteklerimi verdi . Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra şunu da ekleyeyim ki; benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte .. Böylece kıyamete kadar, Ademoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar. Bundan sonrasını İblis şöyle anlattı:  Benim bir oğlum vardır. Adı: ATEME'dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa gider; onun kulağına bevleder. Eğer böyle olmasaydı; imkan yok, insanlar namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı. Benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da MÜTEKAZİ'dir. Bunun vazifesi de; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır. Mesela bir kul, gizli bir taat işlerse ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa MÜTEKAZİ, onu dürter. En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece; Allah-ü Teala onun yüz sevabından doksan dokuzunu imha eder. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir. Sonra, benim bir oğlum daha vardır . Onun adı da KÜHAYL'dir. Bunun işi de, insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa, ulema meclisinde ve hatip hutbe okurken. Bu sürme onların gözüne çekildi mi, uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitmezler. Böylece hiç sevap alamazlar. Bundan sonra İblis şöyle anlattı:

- Hangi kadın olursa olsun .. Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur. Ve onu, bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela:

- Elini kolunu dışarı çıkar; göster.

Der .. o da, bu emri tutar. Elini, kolunu açar, gösterir. Buından sonra, o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.

İblis bundan sonra; Resulullah (S.A.V.) Efendimiz ' e kendi durumunu anlatmaya başladı:

- Ya Muhammed bir insanı delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur. Ben ancak vesvese veririm. Ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar. Eğer delalete sürüklemek elimde olsaydı, yeryüzünde;

«Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın resulüdür.»

diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini delalete düşürürdüm. Nasıl ki senin elinde de, hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah'ın Resulüsün. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı, yeryüzünde tek kafir bırakmazdın. Sen Allah'ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Ben de kendisi için ezelde şekavey yazılan kimselere sebebim. Said olan kimse, tâ, ana karnında iken saiddir. Şaki olan da, yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan da Allah, Şekavet ehli kılan da Allah .

Bundan sonra Resulullah (S.A.V.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu.

«Bunlar, tâ sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek... Ancak Rabbin esirgedikleri hariç..» (11/118-119)
«Allah'ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir.» (33/38)

Bundan sonra Resulullah (S.A.V.) Efendimiz, İblise şöyle buyurdu:

«Ya Ebamürre, acaba senin bir tövbe etmen ve Allah' a dönmen mümkün değil mi ? Cennete girmene kefil olurum.

Bunun üzerine İblis şöyle dedi:

- Ya Resulullah, iş verilen hükme göre oldu. Karar yazan kalem de kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennetin ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah'tır. Ve O, bütün eksik sıfatlardan münezzehtir.

Ve İblis cümlelerini şöyle tamamladı: "İşte bu söylediklerim sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru dedim."

Evvel, ahir, zahir, batın, alemlerin Rabbi olan Allah' a hamd olsun.

Şeytan'ın Hileleri

Hiç yorum yok




Şeytan'ın Hileleri

Muhyiddin-i Arabi

İbn-i Abbas (r.a) Hz.' inden naklen Muaz b, Cebel rivayet ediyor: Birgün, Resulullah (S.A.V.) ile beraberdik. Ensardan birinin evinde toplanmıştık.. Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi:

- Ev sahibi..... İçerdekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var.

Bunun üzerine, herkes Resulullah (S.A.V.)efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orda ve her zaman büyük oydu... İzin ondan çıkacaktı. Resulullah, (S.A.V.) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve: «Bu seslenen kimdir bilir misiniz?» Buyurdu.... Biz hep birden şöyle dedik:

- En iyi bilen ALLAH ve Resulüdür.

Bunun üzerine Resulullah (S.A.V.) Efendimiz:

- «O, lâin iblistir. –Şeytandır– Allah'ın laneti onun üzerine olsun....»

Buyurunca; hemen Hz. Ömer:

- Ya Resulullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.

Dedi.... Resulullah (S.A.V.) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:

- «Dur ya Ömer, biliyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir... Öldürmeyi bırak.»

Sonra şöyle buyurdu:

- «Kapıyı ona açın gelsin... O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.»

Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani Ravi'den. Şöyle anlattı: Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Birde baktık ki, şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu. Sonra, şöyle bir selam verdi;

- Selam ya Muhammed; selam size ey cemaat-i müslimin.

Onun bu selamına Resulullah (S.A.V.) Efendimiz şu mukabelede bulundu;

«Selam Allah'ındır ya lâin»

Sonra şöyle buyurdu:

«Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş?»

Şeytan şöyle anlattı;

- Benim buraya gelişim kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz sordu;

«Nedir o mecburiyetin ?»

Şeytan, anlattı;
- İzzet sahibi Rabbin katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki;Allah-ü Teâlâ sana emir veriyor: Muhammed 'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin. Sonra ... Allah-ü Teâlâ buyurdu ki:

- Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen .... seni kül ederim; rüzgara savurur ... Düşmanlarının önünde, seni rüsva ederim.

İşte ... böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim.

Arzu ettiğini bana sor . Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem;düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.

Bundan sona Resulullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle sordu:

- «Madem ki, sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir ?»

Şeytan şu cevabı verdi:

- Sensin ya Muhammed. Allah' ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra senin gibi kim olabilir ki ?

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz sordu:

«Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?...»

Şeytan, anlattı:

- Müttaki bir gence ki ... varlığını Allah yoluna vermiştir.

Bundan sonra, sual cevap aşağıdaki şekilde devam etti. Resulullah (S.A.V.) Efendimiz sordu; şeytan anlattı:

«Sonra kimi sevmezsin ?»
- Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan âlimi ...
«Sonra ?»
- Temizlik işinde ... yıkadığı yerleri üç defa yıkamayı adet eden kimseyi.
«Sonra ?»
- Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını kimseye anlatmaz... Halinden şikayet etmez.
«Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nerden bilirsin ?»

- Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı, onun sabrını; halinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.

«Sonra kim ?»
- Şükreden zengin.
«Peki, ama zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın ? ...»

- Onu görürsem ki, aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki: şükreden bir zengindir.

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:

«Peki, ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur? ..»
- Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar . Titrerim.
«Neden böyle olursun; ya lâin ? ..»
- Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
«Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun ?...»
- O zaman da bağlanırım. Tâ, onlar iftar edinceye kadar.
- «Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun ?»
- O zaman da çıldırırım.
«Peki, ya Kur'an okudukları zaman nasıl olursun ? ..»
- O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
«Peki ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır ? ..»

- Ha, işte.. o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz sebebini sordu:

«Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Ebamürre ?»

Bunun üzerine iblis:

- Onu da anlatayım ..

Dedikten sonra anlatmaya başladı:

- Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki;
  1. Allah-ü Teala, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler.
  2. O, sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.
  3. Allah-ü Teala, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar.
  4. Allah-ü Teala, belayı sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.
Bundan sonra Resulullah (S.A.V.) Efendimiz ashabı hakkında bazı sorular sordu:

«Ebubekir için ne dersin ?»

İblis ise şu cevabı verdi:

- O bana cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslam'a girdikten sonra nasıl bana itaat eder ?

«Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin ? ..»

İblis ona da şu cevabı verdi:

- Allah'a yemin ederim ki; her gördüğüm yerde ondan kaçarım.

«Peki, Osman b. Affan için ne dersin ?»
- Ondan utanırım ... hem de çok ... Nasıl ki, Rahman' ın melekleri de ondan utanırlar...,
«Peki, Ali b. Ebutalib için ne dersin ?»
İblis onun için de şöyle dedi: 

- Ah onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa; ben kendi başıma kalsam... O beni bıraksa....ben de onu bıraksam .. Ben onu bırakırım ama o beni bırakmaz.
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar kısmen bittikten sonra, şöyle buyurdu:

«Ümmetime saadet ihsan eden; seni tâ, belli bir vakte kadar şeki kılan Allah'a hamd olsun.»

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz ' in o cümlesini duyan lâin iblis şöyle dedi:

- Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede ? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın ?..

Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaradan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah'a yemin ederim ki: Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini ... Ümmilerini ve okumuşlarını ... Facirlerini ve abidlerini ... Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat, Allah'ın halis kullarını ... Evet, bunları azdıramam.

Bunun üzerine Resulullah (S.A.V.) Efendimiz sordu:

«Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir ? ...»

Bu suale İblis şu cevabı verdi:

- Bilmez misin ? ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever ... O Allah için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini dinarını sevmez; övülmekten, medhedilmekten hoşlanmaz.. bilirim ki o: ihlâs sahibidir... Hemen onu bırakır kaçarım.

Bir kul malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki: mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki ya Muhammed, baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.

İblis anlatmaya devam etti:

- Ya Muhammed, bilmez misin ? ... Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra ... o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır.

Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.

Bir kısmını gençlere yolladım.

Bir kısmını da meşayihe saldım.

Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat ettim.

Gençlere gelince, aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.

Çocuklara gelince ... Onlarla da, bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.

Bizimkilerin bir kısmını da abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.

Onlar bunların yanına girer.; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne ... hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki; başlarlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye... İşte ... böylece, onlardan ihlası alırım. Onlar bu halleri ile yaptıkları ibadeti, ihlassız yaparlar gayrı .. Ama, bu hallerin farkında olmazlar.

İblis, bundan sonra, aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi:

- Bilmez misin; ya Muhammed, Rahip Borsisa, tam yetmiş yıl ihlas ile Allah 'a ibadet etti. Bu ibadetleri sonucunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki; Her dua ettiği hasta, duası ve bereketi ile şifâyap oluyordu. Onun peşine takıldım. Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi.

Bu o kimsedir ki; Allah-ü Teala aziz kitabında, ona şöyle anlatır:

«.... Şeytan hali gibidir ki; o insana:

– Kafir ol ..

Dedi. Vakta ki o kafir oldu.: Bu defa ona şöyle dedi:

« Ben senden uzağım . . Ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım .» (59/16)

İblis bundan sonra bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı..

YALAN

- Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse ... o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse ... o da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed, ben Adem'e ve Havva'ya yalan yere Allah adına and içtim.

- «Muhakkak ben size nasihat ediyorum.» (7/16)

Dedim... Bunu yaparım çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.

GIYBET - KOĞUCULUK

- Gıybet ve koğuculuğa gelince .... Onlarda benim meyvelerimdir ve şenliğimdir.

NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK

- Her kim talak üzerine yemin ederse ... günahkar olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun .. İsterse doğru şey üzerine olsun. Her kim talakı ağzına alırsa .. tâ.. hakikati belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi yüzünden hepsi cehenneme girer.

NAMAZ

- Ya Muhammed, namazı an be an tehir edilince ... onu da anlatayım. O her ne zaman ki, namaza kalkmak ister; tutarım . ona vesvese veririm. Derim ki: "Henüz vakti var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın." Böylece o, vaktinin dışında namazını kılar... Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.

Şayet o kimse beni mağlup ederse .. ona insan şeytanlarından birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O, bunda da beni mağlup ederse .. bu sefer onun hesabını namazında görmeye bakarım. O namazın içinde iken;

- sağa bak .. sola bak...

Derim... O da bakar ... O ki böyle yaptı... Yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona:

- Sen ebedi yaramaz bir iş yaptın. Derim ve böylece onun huzurunu bozarım. Sende bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda, sağa ve sola çokça bakarsa, başka şeyler düşünürse, namazından gafil olursa Allah onun namazını kabul etmez. Bunda da ona mağlup olursam yalnız başına namaz kıldığında yanına giderim. Ve ona; çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da, başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi. Bu işi yaptırmakla da ona başarı kazanamazsam bu sefer, cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve rüku'dan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rüku yaptırırım. İşte o böyle yaptığı için, kıyamet günü, Allah onun başını eşek başına çevirir. O kimse bunda da beni yener ise, bu defa ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam. Bunda da mağlup olursam, bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa onun içine küçük bir şeytan girer, dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır. İşte bundan sonra o kimse, hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi yapar.

Şeytan bundan sonra konuşmasına devam etti:

- Sen ümmetin hangisi için ferah duyarsın ki ? Ben onlara ne tuzaklar kurarım... ne tuzaklar. Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki:

- Namaz size göre değil.. O, Allah'ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.

Sonra hastalara giderim:

- "Namaz kılmayı bırak " derim çünkü Allah-ü Teala: «hastalara zorluk yok.....» (24/61) buyurdu. İyi olduğun zaman kılarsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hatta küfre de gidebilir. Şayet o, hastalığında namazı terk ederek ölüp giderse, Allah'ın huzuruna çıkarken, Allah-ü Teala'yı öfkeli bulur.

Sonra şöyle dedi:

- Ya Muhammed, eğer bu sözlerime yalan kattımsa, beni akrep soksun. Sonra.... Eğer yalan varsa .. Allah 'tan dile beni kül eylesin.

İblis bundan sonra konuşmalarına devam etti ve şöyle dedi:

- Ya Muhammed, sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun ? Halbuki ben onların altıda birini dininden çıkardım.

Bundan sonra Resulullah (S.A.V.) Efendimiz ona, yani İblis'e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi:

«Ya lâin, senin oturma arkadaşın kim ?»
- Faiz yiyen.
«Dostun kim ?»
- Zina eden.
«Yatak arkadaşın kim ?»
- Sarhoş
«Misafirin kim ?»
- Hırsız.
«Elçim kim ?»
- Sihirbazlar.
«Gözün nuru nedir?»
- Karı boşamak.
«Sevgilin kim ?»
- Cuma namazını bırakanlar.

- Resulullah (s.a.v) Efendimiz bu defa başka bir mevzuya geçti ve şöyle sordu:
«Ya lâin, senin kalbini ne yıkar ?»
- Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi.
«Peki, senin cismini ne eritir ?»
- Tevbe edenlerin tövbesi.
«Peki, ciğerini ne parçalar, ne çürütür ?»
- Gece ve gündüz, Allah'a yapılan bol bol istiğfar.
«Peki yüzünü ne buruşturur ?»
- Gizli sadaka.
«Peki gözlerini kör eden nedir ?»
- Gece namazı.
«Peki, başını eğdiren nedir ?»
- Çokça kılınan cemaatle namaz.

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu:

«Sana göre insanların en saadetlisi (!) kimdir?»
- Namazını bilerek kasten bırakanlar.
«Peki, insanların en şakisi kimdir ?»
- Cimriler
«Peki, seni işinden ne alıkoyar ?»
- Ulema meclisleri
«Peki, yemeğini nasıl yersin ?»
- Sol elimle parmaklarımın ucu ile.

- «Peki, sam yeli estiği zaman ve ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin ?»

- İnsanların tırnaklarının arasında.

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz bundan sonra, bir başka bir mevzuu sordu. İblis de cevap verdi .

«Rabbinden neler talep ettin ?»
- On şey talep ettim.
«Nedir onlar ya lâin ?»
- Şunlardır:

1. Allah'tan diledim ki, beni Ademoğullarının malına ve evladına ortak ede. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu:  «Onlara ortak ol... Mallarına ve çocuklarına . Onlara vaat et. Halbuki şeytan onlara gurur vaat eder...» (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir. Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim, faiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Şeytandan Allah'a sığınılmayan malın da ortağıyım. Cinsi münasebet anında; Allah'a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim. Ve o her birleşmeden hasıl olan çocuk, bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Her kim hayvana binerken, helal yola gitmeyi değil de, aksini isteyerek binerse, ben de onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. Bu da Ayet-i Kerime ile sabittir. «Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart..» (17/64)

2. Allah-ü Teala'dan diledim ki: Bana bir ev vere .. Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.

3. Diledim ki bana bir mescid vere. Pazar yerlerini bana mescid yaptı.

4. Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı olarak verdi.

5. İstedim ki; bir ezan vere, Mezmurları verdi.

6. Diledim ki; bana bir yatak arkadaşı vere.. Sarhoşları verdi.

7. Diledim ki; bana yardımcılar vere ... Bunun için de Kaderiyye mensuplarını verdi.

8. İstedim ki; bana kardeşler vere ..Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir:

«O kimseler ki; mallarını boş yere harcarlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır.» (17/27)

Bir ara Resulullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:

«Eğer söylediklerini, Allah'ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin. Seni tasdik etmezdim.»

Bundan sonra İblis devam etti:

1. Ya Muhammed, Allah'tan diledim ki; Ademoğullarını ben göreyim ama onlar beni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine getirdi.

2. Diledim ki; Ademoğullarının kan mecralarını bana yol yapa; Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp giderim. Gezerim. Hem nasıl istersem. Bütün bu isteklerimi verdi . Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra şunu da ekleyeyim ki; benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte .. Böylece kıyamete kadar, Ademoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar. Bundan sonrasını İblis şöyle anlattı:  Benim bir oğlum vardır. Adı: ATEME'dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa gider; onun kulağına bevleder. Eğer böyle olmasaydı; imkan yok, insanlar namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı. Benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da MÜTEKAZİ'dir. Bunun vazifesi de; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır. Mesela bir kul, gizli bir taat işlerse ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa MÜTEKAZİ, onu dürter. En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece; Allah-ü Teala onun yüz sevabından doksan dokuzunu imha eder. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir. Sonra, benim bir oğlum daha vardır . Onun adı da KÜHAYL'dir. Bunun işi de, insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa, ulema meclisinde ve hatip hutbe okurken. Bu sürme onların gözüne çekildi mi, uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitmezler. Böylece hiç sevap alamazlar. Bundan sonra İblis şöyle anlattı:

- Hangi kadın olursa olsun .. Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur. Ve onu, bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela:

- Elini kolunu dışarı çıkar; göster.

Der .. o da, bu emri tutar. Elini, kolunu açar, gösterir. Buından sonra, o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.

İblis bundan sonra; Resulullah (S.A.V.) Efendimiz ' e kendi durumunu anlatmaya başladı:

- Ya Muhammed bir insanı delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur. Ben ancak vesvese veririm. Ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar. Eğer delalete sürüklemek elimde olsaydı, yeryüzünde;

«Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın resulüdür.»

diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini delalete düşürürdüm. Nasıl ki senin elinde de, hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah'ın Resulüsün. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı, yeryüzünde tek kafir bırakmazdın. Sen Allah'ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Ben de kendisi için ezelde şekavey yazılan kimselere sebebim. Said olan kimse, tâ, ana karnında iken saiddir. Şaki olan da, yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan da Allah, Şekavet ehli kılan da Allah .

Bundan sonra Resulullah (S.A.V.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu.

«Bunlar, tâ sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek... Ancak Rabbin esirgedikleri hariç..» (11/118-119)
«Allah'ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir.» (33/38)

Bundan sonra Resulullah (S.A.V.) Efendimiz, İblise şöyle buyurdu:

«Ya Ebamürre, acaba senin bir tövbe etmen ve Allah' a dönmen mümkün değil mi ? Cennete girmene kefil olurum.

Bunun üzerine İblis şöyle dedi:

- Ya Resulullah, iş verilen hükme göre oldu. Karar yazan kalem de kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennetin ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah'tır. Ve O, bütün eksik sıfatlardan münezzehtir.

Ve İblis cümlelerini şöyle tamamladı: "İşte bu söylediklerim sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru dedim."

Evvel, ahir, zahir, batın, alemlerin Rabbi olan Allah' a hamd olsun.

Şeytan'ın Gerçek Yüzü ve 2012

Hiç yorum yok



Şeytan'ın Gerçek Yüzü ve 2012

Oktan Keleş

İnsanlık zihnine dünyanın 2012 yılından başlayarak bir nevi çağ kıyametine gireceğini üfleyenler kimler? Tabii ki meşhur küresel sihirbazlar. Medya ve film sektörünü de kullanarak insanlık bilincine küresel ısınma tabirini soktukları gibi şimdide foton kuşağı tabirini beyinlere montaj yapmaktadırlar. İnsanlıkta bu konuda yeni bir bilinç oluşturmak için dünya çapında oturumlar, sempozyumlar düzenlemektedirler.

Son günlerde ülkemizde de medyada bu konu ile ilgili programlara sıkça rastlanmaktadır. Bu konuda bazı profesör ve yazarların foton kuşağını İslâmî argümanlarla açıklama çabasında oldukları görülmektedir. Netpano.com okurları değerli vaktinizden çalmamak için bu konu ile ilgili uzun uzadıya bilgiler aktarmayacağım. Yalnız konuşmacılardan birinin şu cümlesine karşılık bir çift kelime edip hemen konunun içrek bilgisine gireceğim. Şöyle diyordu bir konuşmacı: "Artık dünya karanlıklardan kurtulup aydınlık çağa girecektir."

Oysa Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz'in dünyayı şereflendirmesi ile zaten karanlıklardan dünya çıkmış ve aydınlığa girmişti. Bunu hemen söyledikten sonra 2012 yılından başlayarak belli periyotlara göre dağılmış tarihler verilerek belli evreler anlatılmaktadır. Dinî ve bilimsel argümanlar harmanlanarak "2012 yılından sonra dünya şöyle olacak…böyle olacak." "Işık çağı başlayacak." diyerek yeni felsefi akımlar ve mistik kavramlar yüklenerek sahte bir dinin ayak sesleri insanlık bilincine duyurularak yavaş yavaş enjekte edilmektedir. Bu çağ sözde bildiğimiz çağlar gibi de değildir. Milyonlar sene zarfında gezegenlerin, yıldızların bir araya gelmesi ile başlayacağı iddia edilen bir çağdır söylediklerine göre. Takdir edilir ki, bu çağa ve bu yeni dine bir de peygamber gerekir. Tabii ki sahte bir peygamber. Senaryo böyle sürüp gitmekte. İnsanlık beynine bunları yerleştirmek için kullandıkları en güçlü silah, zamanın modası 'Mistisizm'dir.

Mistisizmi bilimsel, dinî ve felsefi argümanlarla harmanlayıp insanların beynine reddedemeyecekleri bir şekilde senaryolaştırmışlardır. Hemen burada bizim yazar, çizer ve bilim adamlarımıza da bir uyarıda bulunmak isterim. Sakın, bu hiçbir bilimsel gerçekliği olmayan, dinî kaynaklarda delili bulunmayan senaryoya, bilimden ve dinî verilerden örnekler vererek alet olmasınlar. Bu akımın modalaştırılma ve yaygınlaştırılmasında bir payları olmasın. Hitit, Sümer ve Eski Mısır kaynaklarında bulunan bazı bilgilerle yıldızlara bakıp, gök hareketlerinden bir sonuç çıkartarak bu plana katkıda bulunmasınlar.

Bu bir senaryo dedik. İnsanın aklının reddedemeyeceği delillerle(!) kurgulanan bu senaryo hakkında yazdıklarımıza, 2012'de kullanacakları bir düzenbazlık projesinin belgesini açıkladığımızda umarım hak vereceklerdir. Tabii her zamanki gibi birileri de kızacaktır.
 
 P=13 ( PLAN:13)

2012 yılına girildiğinde bütün dünya medyasında bir bomba haber "Flaş! Flaş! Flaş!" spotlarıyla yürürlüğe konacaktır. Konu başlığı: "İnsanlık bilinci, tüm gerçek diye bildiklerimizi, ezberlerimizi bozacak bir bilgi keşfetmiştir."

Bazı eski uygarlıklar(!) şeytanı bugün olduğu gibi boynuzlu, sakallı, toynaklı, yarı hayvan biçiminde tasvir etmişlerdir.



Bunu rasgele yapmamışlardır. Meğerse şeytan yeryüzü coğrafyasının bir parçasında kendi suretini göstermişte, o zamanki uygarlıklar bu sureti ileri bilgileri ile nakşetmişlerdir.

Meğerse şeytan Hazar bölgesindeki bir kara parçasında bu sureti insanlığa gösteriyormuş. Tabii bu şeytanın suretini görebilmek için, uzaydan dünyaya bakmak gerekir.





Eski uygarlıklar dedikleri tabii ki seçilmişleri. Tabii seçilmişlerinin de seçilmişleri. Sözü uzatmayalım. Bu eski uygarlık neden İsrailoğulları olmasın ki?

Bu teknoloji ile uzaydan dünyaya bakıp şeytanın o suretini çekmişler.

Tabii buraya kadar olan düzenbaz kurgu için şu söylenebilinir: "Bu bir hikayedir." Haklısınız; ama devamını okuyup öyle karar verin.
 
Milattan önce. basılmış, bugün kataloglarda ve müzelerde bulunan bir paranın üzerinde bu resim nakşedilmiş ve bu bir delil olarak gösterilir. Senaryoları için, tarihsel bir belge sayılan bu eski paranın üzerindeki resmi örnek gösterip, "İşte o söylediğimiz şeytanın sureti bu." derler. Hikayelerine müze ve kataloglarda eski çağlara ait olduğu bilinen bir paranın üzerinde bulunan resimden devam ederler
186 Didrachm circa 490-475, AR 8.71 g. Horseman r., hurling javelin. Rev. Forepart of man-headed bull
 swimming r.; below, CEΛΑΣ. Jameson 576 (these dies). SNG ANS 14 (these dies). Jenkins 71.
 Iridescent tone, minor die-break on reverse, otherwise extremely fine 1’500

 187 Tetradrachm circa 465-460, AR 17.35 g. Slow quadriga driven r. by charioteer holding reins and kentron; in
 the foreground, column. Rev. CΕΛΑΣ Forepart of man-headed bull r. SNG ANS 50 (these dies). SNG
 Ashmolean 1733 (these dies). Jenkins Gela 230.
 Well centred and lightly toned, about extremely fine 6’000
 Ex Kunker sale 115, 2006, 73.


Sizde okumaya devam edin lütfen. Bir de bunlara son teknoloji ile uzaydan çekmiş oldukları Dünya fotoğrafında; Hazar'da bulunan o kara parçası, yani şeytanın sureti olduğunu iddia ettikleri, yani paranın üzerindeki o resmi gösterince, biraz bilgisiz ve inanç zaafı içerisinde olanlar için reddedemeyecekleri bir delil olacaktır.
M.Ö DÖNEMİNDEKİ MEDENİYETLERİN KULLANMIŞ OLDUĞU YARI İNSAN YARI HAYVAN GÖRÜNÜMLÜ VARLIKLARIN RESİMLERİ. PARADAKİ SİLUETLE HAZAR BÖLGESİNDEKİ SİLUETİ KARŞILAŞTIRIN LÜTFEN

Şöyle diyecekleridir: "O para çok eski dönemlere ait bir para. Gösterdikleri kara parçası bugün son teknoloji ile çekilmiş bir resim. Nasıl oluyor da o zamanki çağlardan bu bilinebiliyor? Demek ki söylenenler doğru. İşte bilimsel veriler. İşte belgeler. Bu reddedilemez." Bir de şöyle bir kurgu yapılsa: Suret Hazar'da; yani bütün enerji bölgelerinin kesişim yerinde. Savaşlarda enerji anlamında orada. Savaşın olduğu yerde de şeytan mevcuttur. Hadi çık işin içinden çıkabilirsen. Para ve Hazar bölgesinin son çekilmiş resimlerini örnek veriyoruz. Resimleri iyice incelediğiniz zaman bu şeytanî düzenbazlığın ne kadar tehlikeli olduğunu daha iyi anlayacaksınızdır. Doğal olarak aklı karışabilecekler için şu bilgiyi vermek istiyorum.


İŞTE DÜNYANIN UZAYDAN ÇEKİLEN EN NET FOTOĞRAFI. HAZAR BÖLGESİNDEKİ SİLUET GÖZLER ÖNÜNDE
Yukarıdaki fotoğraf, Internet'ten alınmıştır. Fotoğrafın üzerinde teknik olarak hiç bir oynama yapılmamıştır. Bu fotoğrafa google 'Dünya’nın En Net Fotoğrafı' yazıp arama yaparsanız farklı yerlerden aynı fotoğrafa ulaşabilirsiniz. İşte bir kaç link

matrax.wordpress.com/2007/08/12/dunyanin-en-net-fotografi/
teknoloji.superonline.com/2007_08_01/haber__EDT20029_27.html
www.generalforum.org/dunyanin-en-net-fotosu-t20416.html?s=dfb61ade13159fbc0d69d37e87fce6a7&;

Hani bizim bir meşhur Piri Reis haritamız vardır. Onunla alakalı da birçok tartışmalar yapılır. O zamanki teknik ile ancak uzaydan çekilebilecek bir haritadır diyerek ecdadımızı da mistisizmin bir parçası haline getireceklerine ecdadımızın ilimde ne kadar ileri gittiklerini araştırsalar birçok sır perdesi aralanacaktır. Buna örnek Takiyuddin'dir.
Ünlü bir gök bilimci ve astronomdur. Merak edenler araştırsınlar. Bunları yazarak vaktinizi almayacağım.

TAKİYUDDİN'İN KIBRIS HARİTASININ ORJİNAL SAYFASI
Takiyuddin'i konu yapmamın sebebi, eylem ve boylam bilgilerini, tüm yerlerdeki saat farklılıklarını, matematiksel bilgisine sahip olarak çizdiği haritalarından dolayı. Mevcut bu ilmi ile tüm kara parçalarının girintilerini çıkıntılarını en ince ayrıntılarına kadar çizebilecek kapasitededir ve bunları da çizmiştir. Meraklıları araştırsınlar. En meşhurları Anadolu haritalarıdır. Geçenlerde bir TV programında Prof. Dr. Fuat Sezgin Hoca bu haritaların kendilerinde olduğunu beyan etmişlerdir.
Kendisi İslam tarihi üzerine ihtisas yapmış, müzeler kurmuş bir bilim adamıdır. Kendisinden bu haritaları deklare etmesini istirham ederiz. Mevcut diğer haritalara konuya meraklılar rahatlıkla ulaşabilirler.
İşin sırrı olan "enlem ve boylam bilgisi", tamamen bilimseldir. Örneğin bu bilgiye dayanarak tasvir edilmiş Kıbrıs haritası, demek istediğimiz anlaşılsın diye örnek olarak gösterilmiştir. Anlatmak istediğimiz, insanlığın zihnini böyle kurgularla, foton kuşaklarıyla, ışık çağlarıyla yabancı olduğumuz birçok terimle kandırıp insanlığın beynine sözde devrim yapmak istemektedirler. Küresel sihirbazların senaryolarına alet olmayalım. Milenyumda da dijital kıyamet olacak diyenlerin yalanlarını hatırlayalım. Bu bilgilerden sonra P=13 suya düşmüştür. Ama diğer P=X' lere dikkat edelim.

 Çanakkale şehitlerimizi de rahmetle anıyorum. Ecdadımızın nice kara parçalarına nice şeytanlar gömdüğünü unutmayalım. Saygılarımla Oktan Keleş/netpano.com, oktankeles@gmail.com

NOT: Bu yazımızda detaylı olarak 2012'nin ne olduğunu, ne önem taşıdığını ve bu tarih ile alakalı daha başka ne gibi projeler bulunduğunu yazmadık. Bu kadarlık bir bilgi eğer yeterli gelmez ve 2012 ile planlan diğer şarlatanlıkları öğrenmek isterseniz, internette kısa bir yolculukta size lazım olacak bazı argümanlar verelim. Bu argümanlar bu safsatanın diğer önemli aktör argümanlarıdır: Marduk-nibiru-nefilim-indigo ve kristal çocuklar-her zaman olduğu gibi bir çok şeytanî planın baş aletlerinden Sümerler ve Sümeroloji.
MAKALEDE GEÇEN PARALAR "AUCTION NUMISMATICA ARS CLASSICA AG ZÜRİCH" ESERİNDEN ALINTILANMIŞTIR. KİTABA www.arsclassicacoins.com ADRESİNDEN DE ULAŞABİLİRSİNİZ.
PARA ALBÜMLERİNDE GEÇEN KAYNAKLARDAKİ DİPNOTLAR.
155- Tetradrachm, about 415-405, AR 16.48 g ΓEΛΩIΩN Nike deriving galloping quadriga r.. seen in three quarter view; above,eagle flying r. Rev.
ΓEΛA retrograde above protome of long-bearded androce phalous bull,the river-god Gelas walking I through reeds,ibis and altar before his mid- section;in field I..fish and above bull,ear of corn.Jenkins O.96 (same obv,die) the reverse die unknown to him Of the highest rarity, onlytwo specimens known, struck on a broad flan and goody very fine
Ex Swiss Bank Corporation Zürich, sale 1,1977.s 52
In the last two issues of the mint of Gela (our coin and Jenkins 485) instead of beging represented swimming as always hitherto, the god is now shown in one case standing still,in the other running.the modelling of the running bull contransts strongly with the rigidity of the standing one reflecting a further evolution of the style of this mint and suggesting the hypothesis that this must be the last tetradrachm struck at gela.Very seldom ıs it that we can say we have on the tondella of an ancient coin a glyptic achievement with perspective on three levels.first there is the heron with the altar.then the monumental bull whose powerful,charging figure dominates the secene with its finely engraved solemm face.finaly the third level with the reeds which show the central theme into greater relief and to complete the whole but beyond the other levels are the mullet fish, the barley grain and the legend

Şeytan'ın Gerçek Yüzü ve 2012

Hiç yorum yok



Şeytan'ın Gerçek Yüzü ve 2012

Oktan Keleş

İnsanlık zihnine dünyanın 2012 yılından başlayarak bir nevi çağ kıyametine gireceğini üfleyenler kimler? Tabii ki meşhur küresel sihirbazlar. Medya ve film sektörünü de kullanarak insanlık bilincine küresel ısınma tabirini soktukları gibi şimdide foton kuşağı tabirini beyinlere montaj yapmaktadırlar. İnsanlıkta bu konuda yeni bir bilinç oluşturmak için dünya çapında oturumlar, sempozyumlar düzenlemektedirler.

Son günlerde ülkemizde de medyada bu konu ile ilgili programlara sıkça rastlanmaktadır. Bu konuda bazı profesör ve yazarların foton kuşağını İslâmî argümanlarla açıklama çabasında oldukları görülmektedir. Netpano.com okurları değerli vaktinizden çalmamak için bu konu ile ilgili uzun uzadıya bilgiler aktarmayacağım. Yalnız konuşmacılardan birinin şu cümlesine karşılık bir çift kelime edip hemen konunun içrek bilgisine gireceğim. Şöyle diyordu bir konuşmacı: "Artık dünya karanlıklardan kurtulup aydınlık çağa girecektir."

Oysa Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz'in dünyayı şereflendirmesi ile zaten karanlıklardan dünya çıkmış ve aydınlığa girmişti. Bunu hemen söyledikten sonra 2012 yılından başlayarak belli periyotlara göre dağılmış tarihler verilerek belli evreler anlatılmaktadır. Dinî ve bilimsel argümanlar harmanlanarak "2012 yılından sonra dünya şöyle olacak…böyle olacak." "Işık çağı başlayacak." diyerek yeni felsefi akımlar ve mistik kavramlar yüklenerek sahte bir dinin ayak sesleri insanlık bilincine duyurularak yavaş yavaş enjekte edilmektedir. Bu çağ sözde bildiğimiz çağlar gibi de değildir. Milyonlar sene zarfında gezegenlerin, yıldızların bir araya gelmesi ile başlayacağı iddia edilen bir çağdır söylediklerine göre. Takdir edilir ki, bu çağa ve bu yeni dine bir de peygamber gerekir. Tabii ki sahte bir peygamber. Senaryo böyle sürüp gitmekte. İnsanlık beynine bunları yerleştirmek için kullandıkları en güçlü silah, zamanın modası 'Mistisizm'dir.

Mistisizmi bilimsel, dinî ve felsefi argümanlarla harmanlayıp insanların beynine reddedemeyecekleri bir şekilde senaryolaştırmışlardır. Hemen burada bizim yazar, çizer ve bilim adamlarımıza da bir uyarıda bulunmak isterim. Sakın, bu hiçbir bilimsel gerçekliği olmayan, dinî kaynaklarda delili bulunmayan senaryoya, bilimden ve dinî verilerden örnekler vererek alet olmasınlar. Bu akımın modalaştırılma ve yaygınlaştırılmasında bir payları olmasın. Hitit, Sümer ve Eski Mısır kaynaklarında bulunan bazı bilgilerle yıldızlara bakıp, gök hareketlerinden bir sonuç çıkartarak bu plana katkıda bulunmasınlar.

Bu bir senaryo dedik. İnsanın aklının reddedemeyeceği delillerle(!) kurgulanan bu senaryo hakkında yazdıklarımıza, 2012'de kullanacakları bir düzenbazlık projesinin belgesini açıkladığımızda umarım hak vereceklerdir. Tabii her zamanki gibi birileri de kızacaktır.
 
 P=13 ( PLAN:13)

2012 yılına girildiğinde bütün dünya medyasında bir bomba haber "Flaş! Flaş! Flaş!" spotlarıyla yürürlüğe konacaktır. Konu başlığı: "İnsanlık bilinci, tüm gerçek diye bildiklerimizi, ezberlerimizi bozacak bir bilgi keşfetmiştir."

Bazı eski uygarlıklar(!) şeytanı bugün olduğu gibi boynuzlu, sakallı, toynaklı, yarı hayvan biçiminde tasvir etmişlerdir.



Bunu rasgele yapmamışlardır. Meğerse şeytan yeryüzü coğrafyasının bir parçasında kendi suretini göstermişte, o zamanki uygarlıklar bu sureti ileri bilgileri ile nakşetmişlerdir.

Meğerse şeytan Hazar bölgesindeki bir kara parçasında bu sureti insanlığa gösteriyormuş. Tabii bu şeytanın suretini görebilmek için, uzaydan dünyaya bakmak gerekir.





Eski uygarlıklar dedikleri tabii ki seçilmişleri. Tabii seçilmişlerinin de seçilmişleri. Sözü uzatmayalım. Bu eski uygarlık neden İsrailoğulları olmasın ki?

Bu teknoloji ile uzaydan dünyaya bakıp şeytanın o suretini çekmişler.

Tabii buraya kadar olan düzenbaz kurgu için şu söylenebilinir: "Bu bir hikayedir." Haklısınız; ama devamını okuyup öyle karar verin.
 
Milattan önce. basılmış, bugün kataloglarda ve müzelerde bulunan bir paranın üzerinde bu resim nakşedilmiş ve bu bir delil olarak gösterilir. Senaryoları için, tarihsel bir belge sayılan bu eski paranın üzerindeki resmi örnek gösterip, "İşte o söylediğimiz şeytanın sureti bu." derler. Hikayelerine müze ve kataloglarda eski çağlara ait olduğu bilinen bir paranın üzerinde bulunan resimden devam ederler
186 Didrachm circa 490-475, AR 8.71 g. Horseman r., hurling javelin. Rev. Forepart of man-headed bull
 swimming r.; below, CEΛΑΣ. Jameson 576 (these dies). SNG ANS 14 (these dies). Jenkins 71.
 Iridescent tone, minor die-break on reverse, otherwise extremely fine 1’500

 187 Tetradrachm circa 465-460, AR 17.35 g. Slow quadriga driven r. by charioteer holding reins and kentron; in
 the foreground, column. Rev. CΕΛΑΣ Forepart of man-headed bull r. SNG ANS 50 (these dies). SNG
 Ashmolean 1733 (these dies). Jenkins Gela 230.
 Well centred and lightly toned, about extremely fine 6’000
 Ex Kunker sale 115, 2006, 73.


Sizde okumaya devam edin lütfen. Bir de bunlara son teknoloji ile uzaydan çekmiş oldukları Dünya fotoğrafında; Hazar'da bulunan o kara parçası, yani şeytanın sureti olduğunu iddia ettikleri, yani paranın üzerindeki o resmi gösterince, biraz bilgisiz ve inanç zaafı içerisinde olanlar için reddedemeyecekleri bir delil olacaktır.
M.Ö DÖNEMİNDEKİ MEDENİYETLERİN KULLANMIŞ OLDUĞU YARI İNSAN YARI HAYVAN GÖRÜNÜMLÜ VARLIKLARIN RESİMLERİ. PARADAKİ SİLUETLE HAZAR BÖLGESİNDEKİ SİLUETİ KARŞILAŞTIRIN LÜTFEN

Şöyle diyecekleridir: "O para çok eski dönemlere ait bir para. Gösterdikleri kara parçası bugün son teknoloji ile çekilmiş bir resim. Nasıl oluyor da o zamanki çağlardan bu bilinebiliyor? Demek ki söylenenler doğru. İşte bilimsel veriler. İşte belgeler. Bu reddedilemez." Bir de şöyle bir kurgu yapılsa: Suret Hazar'da; yani bütün enerji bölgelerinin kesişim yerinde. Savaşlarda enerji anlamında orada. Savaşın olduğu yerde de şeytan mevcuttur. Hadi çık işin içinden çıkabilirsen. Para ve Hazar bölgesinin son çekilmiş resimlerini örnek veriyoruz. Resimleri iyice incelediğiniz zaman bu şeytanî düzenbazlığın ne kadar tehlikeli olduğunu daha iyi anlayacaksınızdır. Doğal olarak aklı karışabilecekler için şu bilgiyi vermek istiyorum.


İŞTE DÜNYANIN UZAYDAN ÇEKİLEN EN NET FOTOĞRAFI. HAZAR BÖLGESİNDEKİ SİLUET GÖZLER ÖNÜNDE
Yukarıdaki fotoğraf, Internet'ten alınmıştır. Fotoğrafın üzerinde teknik olarak hiç bir oynama yapılmamıştır. Bu fotoğrafa google 'Dünya’nın En Net Fotoğrafı' yazıp arama yaparsanız farklı yerlerden aynı fotoğrafa ulaşabilirsiniz. İşte bir kaç link

matrax.wordpress.com/2007/08/12/dunyanin-en-net-fotografi/
teknoloji.superonline.com/2007_08_01/haber__EDT20029_27.html
www.generalforum.org/dunyanin-en-net-fotosu-t20416.html?s=dfb61ade13159fbc0d69d37e87fce6a7&;

Hani bizim bir meşhur Piri Reis haritamız vardır. Onunla alakalı da birçok tartışmalar yapılır. O zamanki teknik ile ancak uzaydan çekilebilecek bir haritadır diyerek ecdadımızı da mistisizmin bir parçası haline getireceklerine ecdadımızın ilimde ne kadar ileri gittiklerini araştırsalar birçok sır perdesi aralanacaktır. Buna örnek Takiyuddin'dir.
Ünlü bir gök bilimci ve astronomdur. Merak edenler araştırsınlar. Bunları yazarak vaktinizi almayacağım.

TAKİYUDDİN'İN KIBRIS HARİTASININ ORJİNAL SAYFASI
Takiyuddin'i konu yapmamın sebebi, eylem ve boylam bilgilerini, tüm yerlerdeki saat farklılıklarını, matematiksel bilgisine sahip olarak çizdiği haritalarından dolayı. Mevcut bu ilmi ile tüm kara parçalarının girintilerini çıkıntılarını en ince ayrıntılarına kadar çizebilecek kapasitededir ve bunları da çizmiştir. Meraklıları araştırsınlar. En meşhurları Anadolu haritalarıdır. Geçenlerde bir TV programında Prof. Dr. Fuat Sezgin Hoca bu haritaların kendilerinde olduğunu beyan etmişlerdir.
Kendisi İslam tarihi üzerine ihtisas yapmış, müzeler kurmuş bir bilim adamıdır. Kendisinden bu haritaları deklare etmesini istirham ederiz. Mevcut diğer haritalara konuya meraklılar rahatlıkla ulaşabilirler.
İşin sırrı olan "enlem ve boylam bilgisi", tamamen bilimseldir. Örneğin bu bilgiye dayanarak tasvir edilmiş Kıbrıs haritası, demek istediğimiz anlaşılsın diye örnek olarak gösterilmiştir. Anlatmak istediğimiz, insanlığın zihnini böyle kurgularla, foton kuşaklarıyla, ışık çağlarıyla yabancı olduğumuz birçok terimle kandırıp insanlığın beynine sözde devrim yapmak istemektedirler. Küresel sihirbazların senaryolarına alet olmayalım. Milenyumda da dijital kıyamet olacak diyenlerin yalanlarını hatırlayalım. Bu bilgilerden sonra P=13 suya düşmüştür. Ama diğer P=X' lere dikkat edelim.

 Çanakkale şehitlerimizi de rahmetle anıyorum. Ecdadımızın nice kara parçalarına nice şeytanlar gömdüğünü unutmayalım. Saygılarımla Oktan Keleş/netpano.com, oktankeles@gmail.com

NOT: Bu yazımızda detaylı olarak 2012'nin ne olduğunu, ne önem taşıdığını ve bu tarih ile alakalı daha başka ne gibi projeler bulunduğunu yazmadık. Bu kadarlık bir bilgi eğer yeterli gelmez ve 2012 ile planlan diğer şarlatanlıkları öğrenmek isterseniz, internette kısa bir yolculukta size lazım olacak bazı argümanlar verelim. Bu argümanlar bu safsatanın diğer önemli aktör argümanlarıdır: Marduk-nibiru-nefilim-indigo ve kristal çocuklar-her zaman olduğu gibi bir çok şeytanî planın baş aletlerinden Sümerler ve Sümeroloji.
MAKALEDE GEÇEN PARALAR "AUCTION NUMISMATICA ARS CLASSICA AG ZÜRİCH" ESERİNDEN ALINTILANMIŞTIR. KİTABA www.arsclassicacoins.com ADRESİNDEN DE ULAŞABİLİRSİNİZ.
PARA ALBÜMLERİNDE GEÇEN KAYNAKLARDAKİ DİPNOTLAR.
155- Tetradrachm, about 415-405, AR 16.48 g ΓEΛΩIΩN Nike deriving galloping quadriga r.. seen in three quarter view; above,eagle flying r. Rev.
ΓEΛA retrograde above protome of long-bearded androce phalous bull,the river-god Gelas walking I through reeds,ibis and altar before his mid- section;in field I..fish and above bull,ear of corn.Jenkins O.96 (same obv,die) the reverse die unknown to him Of the highest rarity, onlytwo specimens known, struck on a broad flan and goody very fine
Ex Swiss Bank Corporation Zürich, sale 1,1977.s 52
In the last two issues of the mint of Gela (our coin and Jenkins 485) instead of beging represented swimming as always hitherto, the god is now shown in one case standing still,in the other running.the modelling of the running bull contransts strongly with the rigidity of the standing one reflecting a further evolution of the style of this mint and suggesting the hypothesis that this must be the last tetradrachm struck at gela.Very seldom ıs it that we can say we have on the tondella of an ancient coin a glyptic achievement with perspective on three levels.first there is the heron with the altar.then the monumental bull whose powerful,charging figure dominates the secene with its finely engraved solemm face.finaly the third level with the reeds which show the central theme into greater relief and to complete the whole but beyond the other levels are the mullet fish, the barley grain and the legend

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy