18 Nisan 2017 Salı

KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİ (1256-1487)

Hiç yorum yok


KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİ (1256-1487)
Karamanoğulları Beyliği, Anadolu beylikleri içinde ilk kurulan ve en uzun süre ömür süren beylik olmuştur. Beyliğin yeni kurulduğu zamanlarda bile diğer beyliklerden daha geniş toprağa sahip olmaları çabuk gelişmesine ve büyümesine vesile olmuştur. Beyliğin kuvvetlenmesi ve Selçuklu Devleti'nin merkezi Konya'ya hakim olmaları sebebi ile Karamanoğulları Beyliği kendisini Selçuklu Devleti'nin varisi olarak görmüştür.
Oğuzların Salur yahut da Afşar boyundan olan Karamanlıların Anadolu'ya ne zaman geldikleri konusunda kesin bilgiler mevcut değildir. Tuğrul Bey ile birlikte Anadolu'ya geldikleri ve Tuğrul Bey'in dönmesinden sonra bölgede kaldıklarını gösteren eserler bulunmaktadır. Ayrıca Moğol istilasından kaçmak sureti ile geldiklerini belirten kaynaklarda mevcuttur.
Karamanlıların Anadolu'daki yerleşmelerine ait kati tarih I. Alaeddin Keykubat zamanına rastlamaktadır. Alaeddin Keykubat Karamanlıları 1228 yılında Ermenak yöresine yerleştirmiştir.
Karamanlıların ilk mühim tarihi şahsiyeti Kerimüddin Karamandır. Babasının ölümünden sonra 1256 yılında Selçuklu Devleti'nin Moğollar karşısında düştüğü durumdan faydalanarak serbestçe hareket etmiş ve topaklarını genişletmiştir. Selçuklu hükümdarı IV. Kılınç Arslan, Kerimüddin Beyin başka hadiseler çıkarmasından endişe ederek elinde bulundurduğu yerleri ikta olarak vermiştir. Fakat Karaman Beyin Selçuklu Devleti emri altına girmesi onun tecavüz ve akınlarına engel olmamış, 1261 yılında komutasındaki ordu ile Konya'ya hücumlarda bulunmuştur.
Kerimüddin Karaman Beyin oğlu Mehmet Bey, Karamanlıları daha fazla kuvvetlendirmiş, Selçukluların çekmekte olduğu sıkıntılarından faydalanmış, Mısır sultanı Beybars'la siyasi münasebetlerde dahi bulunmuştur. Mehmet Bey Konya'ya karşı hücuma geçerek şehri zapt etmiş, Selçuklu tarihinde Cimri diye bahsedilen Siyavuş adında birini 1277 yılında Selçuklu hükümdarı ilan etmiştir. Mehmet Bey daha sonra Moğollar tarafından yenilerek öldürülmüştür.
Mehmet Beyden sonra gelen oğulları Moğollarla mücadeleye devam etmişlerdir. İlhanlıların Anadolu valilerinin en kudretlisi olan Emir Çoban ile oğlu Demirtaş Beye bile boyun eğmemişler, fakat onların valilikleri sırasında da çok sıkıntılı devreler atlatmışlardır.
Emir Çobanoğlu Demirtaş Beyin Mısıra kaçmasını müteakip rahat nefes alan Karamanoğulları, ülkelerini daha kolaylıkla genişletmeye koyulmuşlardır. Konya'ya kati şekilde sahip oluşları da Demirtaş Beyin Anadolu'dan uzaklaşmasından sonra olmuştur.
Osmanlılarla Karamanlılar arasında ilk münasebet Orhan Bey zamanına rastlamaktadır. Karaman hükümdarı Alaeddin Ali Bey Osmanlı hükümdarı I. Murad'ın kızı Nefise Sultan ile evlenmiş, iki devlet arasında akrabalık bağları teessüs etmiştir. Akrabalık bağından en çok faydalanmaya çalışan Karamanlılar olmuştur. Buna rağmen Alaeddin Ali Bey Osmanlı topraklarına tecavüzden geri durmamıştır.
Kayınpederine karşı tecavüzde bulunan Alaeddin Ali Bey kayınbiraderi olan Yıldırım Bayezid ile iki defa muhabere etmiştir. Meşhur Akçay muharebesinde, 1398 yılında Yıldırım Bayezid'e yenilince Konya'ya kaçıp şehre kapanan Alaeddin Ali Bey, Konya'nın Osmanlılar tarafından zapt edilmesiyle yakalanarak öldürülmüştür.
Yıldırım Bayezid Konya'dan sonra, Karamanlıların daha önceki merkezi olan Larende kasabasını ele geçirmiş, Alaeddin Ali Beyin iki oğlunu Bursa'ya göndererek muhafaza altına almıştır. Böylece 1402 Ankara muhaberesinin neticesine kadar Karaman ülkesine Osmanlılar sahip olmuştur.
Timur, Anadolu beylerine eski topraklarını iade edince Karamanoğulları da topraklarını geri almıştır. Osmanlılar kendilerini toparlayınca Anadolu'da en mühim hasım olarak gördükleri Karamanoğulları'nı zapt etmek için uğraşmış, bu mücadeleler II. Murad dönemini kadar devam etmiştir. 1444 yılında Varna Savaşı'ndan zaferle dönen II. Murad Karamanoğulları Beyliği'ne seferler düzenlemiş ve 1487 yılında bu beyliği Osmanlı topraklarına katmıştır.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy