18 Nisan 2017 Salı

İSLAMİYET'TEN ÖNCE ARABİSTAN’IN DURUMU

Hiç yorum yok


İSLAMİYET'TEN ÖNCE ARABİSTAN’IN DURUMU
Arap ayarım adası Asya’nın güneyinde yer alan Kızıldeniz, Basra körfezi, Umman Denizi, Hint Okyanusu, Suriye ve Filistin ile çevrili büyük bir kısmı çölden oluşan yarım adadır.
İslamiyet’ten önce Arap yarımadasında Himyeri, Main, Nebat, Sebe, Tedmür, Gassani ve Hire ismiyle bir çok bağımsız devletler kurulmuştur. Arapların kabileler halinde yaşaması, Arap yarımadasında kurulan devletlerin askeri açıdan güçsüz olması ve bölgede bulunan hakların farklı inanç ve inanış biçimlerinde olmasından dolayı bölgede kurulan devletlerin hiç biri Arap yarımadasında siyasal birliği sağlayamamıştır.
Arap yarımadasının en önemli şehirlerinden birisi Mekke şehridir. Mekke, şehrin ileri gelenleri tarafından yönetilmiştir. Mekke’nin yönetimi ile ilgili konular Darün Nevde adı verilen bir mecliste görüşülerek, kararların alınması sağlanmıştır.
Halkın çoğunluğu putlara tapmıştır. Mekke'de İslamiyet’ten öncede Araplar için kutsal sayılan Kâbe’nin içinde, her kabileye ait putlar bulunmaktadır. Arapların kurdukları panayırlar, spor etkinlikleri vb. eğlence faaliyetleri ile Mekke toprakları dönemin önemli din ve ticaret merkezi olmuştur.
İslamiyet’ten önce Arap yarımadasında inanç birliği olmamıştır. Arap halkı arasında sayıca az da olsa Hristiyanlık, Musevilik ve Hz. İbrahim’in dini gibi tek tanrı olduğuna inanan dinlerde mevcut olmuştur.
Araplar yaşadıkları hayat tarzlarına göre bedeviler ve medeniler olmak üzere iki gruba ayrılmışlardır. Arapların büyük bir kısmı bedevi yani göçebedirler. Hayvancılık ve basit el sanatlarıyla uğraşmışlardır. Yerleşik hayatı yaşayan medeniler ise tarım ve ticaret ile meşgul olmuşlardır.
Arap toplumunda kişiler farklı haklara sahip olmuşlardır. Ekonomik durumun ön planda tutulduğu bu yaşayış tarzında, erkeğin egemen olduğu ve neredeyse kadının hiçbir söz hakkı olmadığı, kölelik vb. çağ dışı ayrımların olduğu bir dönem yaşanmıştır.
Arapların büyük bir bölümü kabileler haline yaşamışlardır. Asabiye ismi verilen bu düzende, kavimlerde yaşayan insanlar kayıtsız şartsız kavmine sahip çıkmak zorunda kalmışlardır. Kabileden birine yapılan bir saldırı tüm kabileye yapılmış anlamına geldiğinden kabileler arasında sık sık savaşlar meydana gelmiştir.
İslamiyet’ten önceki Araplar kafiyeli şiir edebiyatında ilerlemişlerdir. Güzel konuşanlar ve şairler toplumda itibar görmüşlerdir. Mekke şehrinde çoğu zaman şiir yarışmaları yapılmış ve en güzel şiirler Kabe’nin duvarına asılmıştır.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy