17 Nisan 2017 Pazartesi

Ay ve Güneş Tutulması

Hiç yorum yok



Ay ve Güneş Tutulması

Ay ve güneş tutulmasını hurafeye karıştıranlar çıkmıştır. Nitekim bazı yörelerimizde; Ay ve Güneşin şeytanlar tarafından tutulduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle tutulma olayı başlayınca teneke ve davul çalınmakta, bazı yerlerde de silah atılmaktadır. Sebebi ise; şeytan gürültü ve silah sesinden korkarmış. Böylece Ay ve Güneş tutulmaktan kurtulurmuş.
Bir başka inanışa göre de "Ay ve Güneşi melekler götürüp bir danaya teslim ederlermiş, o dana da denize batırırmış. Denize batırılan ay ve güneşi de balıklar yutarmış."
Ayrıca ay ve güneş tutulması ile ilgili olarak şu inançlar da yaygın olarak söylenmektedir.
—Ay ve güneş tutulması kıyamet alametidir.
—Ay ve güneş tutulursa o yıl kıtlık olur.
—Ay ve güneş tutulursa savaş ve karışıklıklar çıkar.
—Ay ve güneş tutulması büyük ve ünlü kişilerin ölümüne işarettir.
Hz. Muhammed (S.A.S)'in oğlu İbrahim, 18 aylık iken ölmüştü. İbrahim'in öldüğü gün Güneş tutulmuştu. Bunu gören halktan bazı kimseler, "Güneş, İbrahim öldüğü için tutuldu" demişlerdi. İşte bu inanç, bu olaya dayanarak ileri sürülmüştür. Oysa ay ve güneş tutulmasının yukarıda iddia edilen olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.
Muğire İbn Şu'be (R.A.)'den gelen bir rivayette şöyle denilmiştir.
«Resulullah (S.A.V) zamanında (Peygamberimizin oğlu) Hz. İbrahim vefat ettiği gün güneş tutuldu. Halk: «Güneş, İbrahim'in ölümünden dolayı tutuldu» dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.V): "Güneş ile ay hiçbir kimsenin ne ölümünden ne de hayatından dolayı tutulmuştur. Bunu görünce hemen namaza durup Allah'a duaya koyulun" buyurmuştur.»

Yine konuyla ilgili olarak bir başka hadislerinde de şöyle söylemiştir:"Şüphesiz ki güneş ile ay insanlardan kimsenin ölümü için tutulacak değildir. Lakin bunlar Allah'ın âyetlerinden (kudretinin delillerinden) iki ayettir. Binaenaleyh bu olayı gördüğünüzde (hemen) kalkıp namaz kılınız."
Bu hadislerden açıkça anlaşılmaktadır ki, ay ve güneş tutulmasının ölüm olayı ile hiçbir ilgisi yoktur. Hadisin sonundaki "Bu olayı görünce namaz kılınız" buyruğu ise, Cenab-ı Hakk'ın bilinir, bilinmez afet ve belâlara karşı bizlerin koruması, esirgemesi ve yardımını eksik etmemesi, dileğimizi kendisine arz etmek içindir. O, yardım etmezse hiçbir şey yapamayacağımız idrak içindir. Çünkü her şeye kadir olan ancak Yüce Yaratandır. Böyle durumlarda Sevgili Peygamberimiz Allah'a karşı dua ve niyazda bulunmuş. O'nun huzurunda secde ve rüku yaparak namaz kılmıştır. Bizlere de aynı şeyi yapmamızı tavsiye etmişlerdir.
Bilindiği gibi ay ve güneş kainat düzeni içerisinde Allah'ın irade buyurduğu ilâhi kanuna tabi olarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Nitekim Kurân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır.
"Güneş kendine mahsus yörüngesinde akıp gitmektedir, İşte bu, güçlü ve bilgin olan Allah 'ın kanunudur. Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilal) olur da geri döner. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Bunlardan her biri belli bir yörüngede yüzmeye (akıp gitmeye) devam ederler."
Ay ve Güneş tutulması ne şeytanın karartması, ne de dananın onu denize atması ile ilgilidir. Ay ve Güneş tutulması, Ay ve Dünyanın güneş etrafındaki hareketlerine bağlı bir oluş biçimidir. Günümüzün astronomi bilginleri için, ay ve güneşin hangi tarihte tutulacağım, tutulma olayının kaç dakika süreceğini ve yeryüzünün nerelerinden görünebileceğini önceden hesap etmek artık bir oyuncak haline gelmiştir. Buna rağmen bu astronomi olayını idrak edemeyenler hâlâ bulunmaktadır.
Ay ve güneş tutulduğu zaman bazı yörelerimizdeki silah atma, teneke çalma adeti, kanaatimizce hadislerde zikredilen, "Namaz kılınız, Allah'a dua ediniz" tavsiyesini, Müslümanlara haber vermek için olsa gerektir. Fakat bu uyarı zamanla, "Şeytanları kovalama" şeklinde yanlış bir inanışa dönüşmüştür. Giderek "kıtlık alameti""savaş işareti""ünlülerin ölümü" gibi batıl inanışlara kaymıştır

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy