Şeytan Düğünü
Özellikle yaz aylarında kırlarda, yaylalarda ortalık günlük güneşlikken birdenbire yağmurun bastırdığı olur. İplik iplik yağar yağmur, ışıltılı, pırıl pırıldır. Bulutlar bile ışık doludur. Öyle ki parlayan bir saydamlık kazanır.
Bir yandan yağmur yağarken diğer yandan da güneş ışıklarını önlenemez biçimde her yana saçar. Sanki gökten birileri dünyayı gözlüyor gibidir. İşte böyle durumlarda halk: "Şeytanlar düğün ediyor!" der.
Halkın yakıştırması, güneşli yağmurlu havalar için değildir. sadece. Eski tapınak, eski yıkıntı ören yerler, ıssız ormanlar ve hatta çöller, insanı ürperten yerlerde de "şeytanlar düğün ederler." Böylesi yerler, kaçınılması gereken yerlerdir. Çünkü şeytanlar düğün ederken oralarda dolaşanları cinler alıp götürürlermiş.
Anadolu insanı inanıyor ki, cinlerin kaçırdığı kimseyi geri almak, kurtarmak, çok güç bir iştir. Bunu ancak onlarla konuşabilen cinciler, hocalar başarabilirlermiş.
Issız yerlerden, ormanlardan, çöl gibi yerlerden, mezarlıklardan arada bir inceden inceden sesler, uğultular duyulur. Değişik hava akımlarının, yaprak kımıldanışlarının, hışırtıların doğurduğu bu seslerin görünür bir nedeni olmadığı gibi; halk inanır ki, şeytanların düğününde çalınan çalgıların sesleridir bu sesler.
Bu sesler ortalığı kaplayınca konuşulmaz. Çünkü cinler, insanın sesini çalarlar sonra. Böyle yerlerde ya da yakınlarında yaşayanların başına gece uyurken cinler üşüşürmüş. Onun için, yani cinlerden korunmak için "hamayıl" kullanmak gerekir.[1]
Bir yandan yağmur yağarken diğer yandan da güneş ışıklarını önlenemez biçimde her yana saçar. Sanki gökten birileri dünyayı gözlüyor gibidir. İşte böyle durumlarda halk: "Şeytanlar düğün ediyor!" der.
Halkın yakıştırması, güneşli yağmurlu havalar için değildir. sadece. Eski tapınak, eski yıkıntı ören yerler, ıssız ormanlar ve hatta çöller, insanı ürperten yerlerde de "şeytanlar düğün ederler." Böylesi yerler, kaçınılması gereken yerlerdir. Çünkü şeytanlar düğün ederken oralarda dolaşanları cinler alıp götürürlermiş.
Anadolu insanı inanıyor ki, cinlerin kaçırdığı kimseyi geri almak, kurtarmak, çok güç bir iştir. Bunu ancak onlarla konuşabilen cinciler, hocalar başarabilirlermiş.
Issız yerlerden, ormanlardan, çöl gibi yerlerden, mezarlıklardan arada bir inceden inceden sesler, uğultular duyulur. Değişik hava akımlarının, yaprak kımıldanışlarının, hışırtıların doğurduğu bu seslerin görünür bir nedeni olmadığı gibi; halk inanır ki, şeytanların düğününde çalınan çalgıların sesleridir bu sesler.
Bu sesler ortalığı kaplayınca konuşulmaz. Çünkü cinler, insanın sesini çalarlar sonra. Böyle yerlerde ya da yakınlarında yaşayanların başına gece uyurken cinler üşüşürmüş. Onun için, yani cinlerden korunmak için "hamayıl" kullanmak gerekir.[1]
Kaval, kemençe, tulum, çalpara gibi çalgılarla benzerleri, bütün çalgı araçları şeytanın düğününde kullanılırmış. Bu yüzden iyi çalgı çalanların da kendilerini korumaları gerekirmiş. Sonra gece uyurken insanın başına cinler üşüşürmüş. Şeytan düğününde yalnız güzel sesli insanlar, güzel kızlar değil, güzel atlar, koyunlar, buzağılar bile çalınırmış, onlara da insanlar gibi şeytan nazarı değermiş. Bundan dolayı onların da başlarına, boyunlarına nazarlık takılır, mavi boncuk bağlanır.
Tutarık (sar'a) denen sinir hastalığına yakalananların başına gelen yıkıma da şeytan çalması, cin çalması, ya da çarpılma adı verilir. Bunun da çok değişik nedenleri vardır. Bunlar genellikle yasaklara uymamaktan olur. Bu yasaklar da genellikle dinsel (eski dinlerde olduğu gibi, tektanrıcı dinlerde de bu yasaklar çoktur) nitelik taşır.
Ceviz, incir türünden ağaçların altında uyuyanların şeytanca çalındığı, ıssız ormanlarda türkü çığıran güzel kızların seslerinin bozulduğu görülürse şeytan çalınması sonucu bir olayın varlığına inanılır.
Birçok din adamının çalgıyı, türkü çağırmayı yasaklaması, özellikle kemençe, kaval gibi çalgıların sesinden kaçınması yalnız dince konulmuş bir yasak sonucu değildir. Eski çağlardan kalmış, sonradan kılık değiştirmiş bir inanç gereğidir. Düğünde çalgı çalınıp oyun oynanmasını bile yasaklayan birtakım hocalar vardır. Onlara göre düğün, türkü çığırma, çalgı çalma şeytan işidir, daha doğrusu şeytan düğünü'dür.
Düğünlerde türkü çığırmak, çalgı çalmak gibi içki içmek de şeytan düğünü'ne yaraşır bir davranış olduğundan yasaklanmıştır. İnsan içki içince özünü şeytan çalarmış. İçki içip sızanın kendinden geçmesinin gerçek nedeni buymuş. Bu inanç, bugün aşırı ölçüde dine, din kurallarına bağlı çevrelerde yaygındır.[2]
Tutarık (sar'a) denen sinir hastalığına yakalananların başına gelen yıkıma da şeytan çalması, cin çalması, ya da çarpılma adı verilir. Bunun da çok değişik nedenleri vardır. Bunlar genellikle yasaklara uymamaktan olur. Bu yasaklar da genellikle dinsel (eski dinlerde olduğu gibi, tektanrıcı dinlerde de bu yasaklar çoktur) nitelik taşır.
Ceviz, incir türünden ağaçların altında uyuyanların şeytanca çalındığı, ıssız ormanlarda türkü çığıran güzel kızların seslerinin bozulduğu görülürse şeytan çalınması sonucu bir olayın varlığına inanılır.
Birçok din adamının çalgıyı, türkü çağırmayı yasaklaması, özellikle kemençe, kaval gibi çalgıların sesinden kaçınması yalnız dince konulmuş bir yasak sonucu değildir. Eski çağlardan kalmış, sonradan kılık değiştirmiş bir inanç gereğidir. Düğünde çalgı çalınıp oyun oynanmasını bile yasaklayan birtakım hocalar vardır. Onlara göre düğün, türkü çığırma, çalgı çalma şeytan işidir, daha doğrusu şeytan düğünü'dür.
Düğünlerde türkü çığırmak, çalgı çalmak gibi içki içmek de şeytan düğünü'ne yaraşır bir davranış olduğundan yasaklanmıştır. İnsan içki içince özünü şeytan çalarmış. İçki içip sızanın kendinden geçmesinin gerçek nedeni buymuş. Bu inanç, bugün aşırı ölçüde dine, din kurallarına bağlı çevrelerde yaygındır.[2]
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder