17 Nisan 2017 Pazartesi

Ölü gemi SS Ourang Medan'ın gizemi

Hiç yorum yok




1947 Haziran’ında, Sumatra açıklarında seyreden Hollanda bandıralı gemi SS Ourang Medan’dan tehlike mesajları gelmesiyle başlayan olaylar zinciri, büyük bir felaketle sonuçlanmasına rağmen hala üzerindeki sır perdesi kaldırılamamıştır.

SS Ourang Medan gemisinden gönderilen acil mesajlarda yardım istenmesiyle başlayan ve "Kaptan dahil tüm mürettebatımız öldü" denilen mesajın hemen ardından "ölüyorum !.." diye ikinci mesaj radyoyla gönderilmiştir. Mesajı alan gemilerden Silver Star hemen koordinatları tespit edip Ourang Medan’ın yanına gitmiş ancak gemide bir tane köpek de dahil olmak üzere sadece cesetlerle karşılaşmıştır. Mesajları gönderen tayfa da haberleşme odasında ölü bulunmuştur.

SS Ourang Medan olayını tuhaf yapan şey ise, tüm cesetler elleriyle işaret ederek güneşe baktıklarının belirtilmesidir. Ağızları sonuna kadar açılmış, suratlarında korku ifadesi ve dişlerini sıkmış bir şekilde duran ölüler. Diğer bir ilginçlik ise, ölenlerin vücutlarında darbe veya yaralanma belirtisinin görülmemiş olmasıdır.

SS Ourang Medan'ı bulan ve en yakın limana götürmek için yedeğe alan Silver Star müerttebatı geminin kargo bölümüne girmeye çalışırken SS Ourang Medan'dan dumanlar çıkmaya başladığını farkedip, hemen gemiyi terk edip Silver Star’a dönerek iki gemiyi ayırırlar. Silver Star'ın ayrılmasının ardından bugün bile nedeni bilinmeyen bir patlama gerçekleşir ve saniyeler sonra Ourang Medan sulara gömülür.



Ourang Medan mürettebatına ne olduğuna dair gizem hala sürmektedir. Bazıları okyanus dibindeki yarıklardan çıkan metan veya başka bir kimyasalın mürettebatı zehirlenmişler. Bazılarına göre ise, uzaylıların ya da hayaletlerin saldırısına uğramışlar. Ancak ne böyle bir gemi olduğuna dair bir kanıt var, ne de mürettebatının kim olduğu ve başına ne geldiğine dair bir kanıt var.

SS Ourang Medan'da gözleri açık ölen mürettebatın sırrı hala denizin dibinde gün ışığına çıkmayı bekliyor.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy