17 Nisan 2017 Pazartesi

Mısır Konsolosluğu’nun gizemli öyküsü

Hiç yorum yok




Boğaz'ın en görkemli yalılarından biri olan Bebek'teki Mısır Başkonsolosluğu, Mısır'daki darbenin ardından protestoların adresi oldu. Yalının şu an yaşadıkları kadar ilginç bir tarihi var.

Boğaziçi'nin en büyük ve en görkemli yalılarından biri olan Bebek'teki Mısır Başkonsolosluğu, Mısır'daki darbenin ardından İstanbul'daki protestoların adresi oldu. Kara tarafında protesto mitingleri yapıldı, sahil tarafından ise üzerine lazer ışıklarıyla resimler, sloganlar yansıtıldı. Mısır'daki darbeye İstanbul'daki tepkilerin odağı olan bu yalının bir o kadar da ilginç ve görkemli bir tarihi var.

Yalı, ilk kez 1781'de inşa edilir. Daha sonra Sultan 2. Mahmud'un sadrazamalarından Rauf Paşa tarafından tekrar yapılır. Daha sonra Sultan Abdulaziz'in sadrazamlarından Ali Paşa tarafından yenilenir. Ali Paşa'nın ölümünün ardından ise Sultan 2. Abdulhamit Han, yalıyı mirasçılarından satın alır.

Hidiv ailesine hediye
Osmanlı'ya isyan ederek Mısır'da babadan oğula geçen özerk bir valilik düzeni kuran Mehmet Ali Paşa'nın veliahtları "Hidiv" unvanını kullanırlar. Osmanlı Sarayı tarafından özel bir itibar gören Hidivler, Osmanlı Sarayı ile yarışamasalar da ihtişam ve görkemi pek severler. Mısır valileri kışları Kahire Sarayı'nda yazları ise İstanbul'da yaptırdıkları yalılar ve köşklerde yaşarlar. Bu yapılar dönemlerin en gözde yapılarıdır. Uluslararası güç dengelerine büyük hassasiyet göstermesiyle bilinen Osmanlı Sultanı 2. Abdulhamid, Ali Paşa'nın mirasçılarından satın aldığı bu yalıyı Osmanlı Sarayı'yla yakın ilişkiler içinde olan Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa'nın annesi Emine Valide Paşa'ya hediye eder. Emine Valide Hanım, Sultan'ın çok saygı duyduğu karizmatik bir kişidir. Bu nedenle Osmanlı'da ilk kez olmak üzere Paşa unvanı da Sultan tarafından kendisine verilmiştir.

Bu hediyeden son derece memnun kalan Emine Valide Paşa, yalıyı İtalyan Mimar Raimondo D'Aronco'ya yeniden inşa ettirir. Adı yalı olmasına rağmen aslında 48 odalı bir sahilsaraydır. Öyleki "Hidiva Sarayı" olarak da bilinir. Emine Valide Paşa, oğlu Abbas Hilmi Paşa ile uzun yıllar bu yalıda oturur. Mısır'ın İngilizlerin eline geçmesi ve Hidivliğin sona ermesinin ardından da bu devam eder.

"Bebekli Emine Hanım"
Osmanlı'nın yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulunca Emine Valide Paşa, bu yalıyı Türkiye Cumhuriyeti'ne hediye etmeye karar verir. Gerekli yazışmalar yapılır. Ancak yapılan yazışmalarda Emine Valide Paşa yerine "Bebekli Emine Hanım" ifadesi kullanılır. Zira Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte "Ağa", "Paşa" ve "Bey" gibi unvanlar kaldırılmıştır. Rivayete göre kendisine Osmanlı Sultanı tarafından "ihsan edilen" bu unvanın kullanılmamasına ve kendisine "Bebekli Emine Hanım" denmesine çok sinirlenen Valide Paşa bu kararından vazgeçer. Mısır'ın İstanbul'da bir diplomatik binasının bulunmadığını öğrenen Valide Paşa, Mısır Hükümeti'yle temasa geçer. Ölünceye kadar yalının korusundaki köşkte oturmak kaydıyla yalıyı konsolosluk olarak kullanması için Mısır'a bağışlar. Kendisi ölünce de kaldığı köşkün yıkılmasını vasiyet eder. 1931 yılında vefat edince vasiyeti yerine getirilir. Köşk yıkılır, yalı-sarayda da yeni düzenlemeler yapılır.

Boğaz'ın en büyük yalılarından
İki katlı olan yalı 64X28 metre boyutlarıyla Boğaz'ın en büyük yalılarından biri... Harem ve Selamlık olmak üzere iki bölümü var. Yemek ve müzik salonlarının yanı sıra 48 odası ve 76 metre uzunluğunda rıhtımı bulunuyor. Üç ayrı giriş kapısı olan yalının merdiven, trabzan ve kolon süslemeleri çok meşhur. Kara tarafında ise dört ayrı gözetleme kulesi bulunuyor.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy