17 Nisan 2017 Pazartesi

Mars’ın Manyetik Alanına Ne oldu?

Hiç yorum yok


Mars’ın bugün küresel bir manyetik alanı yok, o nedenle Güneş’in tüm öldürücü ışınları yüzeyini sürekli döver. Fakat yapılan gözlemler kabuğunda bir bölgenin mıknatıslanmış ve kutupsal değişim gösterdiği anlaşılmıştır. Bu kanıtlar Mars’ın 4 milyar yıl önce kuvvetli bir manyetik alanı olduğunu göstermektedir. Peki buna ne oldu, nasıl bir olay manyetik alanın sönümlenmesine neden oldu?

BOMBARDIMAN SÜRECİ
Nihayet bilim insanları suçluyu buldular. 4.1-4.2 milyar yıl önce gezegene çarpan yaklaşık 3 Km çapındaki beş asteroidin manyetik alanı tamamen bitirdiği anlaşıldı. Gezegenler oluştuktan sonra ki yaklaşık yarım milyar yıl Güneş çevresindeki diskde oluşan parçacıklar gezegenlere çarparak bir anlamda onların büyümesine neden olmuştur. Buna “bombardıman süreci” denir. Ay’ın yüzeyinde gördüğümüz kraterlerin çoğunun yaşı yaklaşık 4 milyar yıldır.


Hellas kraterini oluşturan göktaşının da büyüklüğü de yaklaşık 3 Km yöresindeydi ve açtığı çukurun derinliği Everest Dağı’nın yüksekliği kadardır. Bu çukurdan çıkan taş toprak kraterin kenarına yığılmış ve yaklaşık 2 Km yüksekliğinde dağlar oluşturmuştur.

Çarpmanın sonucunda oluşan ısısal etki, içyapıdaki katmanların dinamiğini değiştirmiştir. Tekrar eski halini alması için 100 milyon yıl gerekmektedir. John Hopkins Üniversitesinden James Roberts yaptığı animasyonla çarpma sonucu gezegenin mantosunda meydana gelen değişimlerin manyetik alanı nasıl sönümlendirdiğini göstermiştir.

İyi ki o zamanlar Dünyamızda yaşam yoktu, düşünsenize sürekli olarak başınıza taş yağdığını! Söz konusu bombardıman sürecinde ve daha sonra yerde açılmış kraterler de bugün bulunmaktadır ama rüzgar yağmur gibi atmosferik olaylar onların üstünü kapamış haldedir. Eğer atmosferimiz olmasaydı yer yüzeyi de Ay yüzeyi gibi olacaktı, yani kraterler ile kaplı.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy