17 Nisan 2017 Pazartesi

Batıl İnanç Sahiplerinin ve Kıskanç Kimselerin Eleştirileri Nedeniyle Üzülme

Hiç yorum yok




Batıl İnanç Sahiplerinin ve Kıskanç Kimselerin Eleştirileri Nedeniyle Üzülme

Batıl inanç sahiplerinin ve kıskançların seni eleştirmelerine ve kıskanmalarına sabredersen, bunun sevabını Allah muhakkak verecektir. Sonra onların bu eleştiri ve kıskanmaları, senin önemli olduğuna işaret etmektedir. Çünkü insanlar, ölü bir köpekle uğraşmazlar; değersiz kimseleri kıskanmazlar.

Şair derki:

Değerli kimselerin kıskanıldıklarını görürsün, ama
Değersiz kimselerin kıskanılmadıklarını hiç görmezsin

Yiğidi kıskanırlar, başarısına ulaşamadı diye
Bu yüzden ona düşman kesildiler, hasım oldular
Güzel bir kadının kumaları gibi, kıskançlık ve nefretlerinden
Onun yüzüne çok çirkin olduğunu söylediler 


Ünli Arap şairi Züheyr de derki:

Sahip oldukları nimet yüzünden kıskanılırlar
Oysa Allah, kıskanılan nimetleri çekip alacak değildir

Ölümünü bile kıskanıyorlar, ah ne acı ne acı!
Ölürken bile kıskançlıklarından kurtulamıyorum


Hz Musa, Yüce Allah'tan kendisini insanların dilinden korumasını istedi. Bunun üzerine Allah, ona şöyle cevap verdi: "Ey Musa! Bunu kendim için bile yapamadım. Ben, onları yaratıyor ve kendilerine rızıklarını veriyorum. Ama yine de onlar bana sövüyor ve iftira ediyorlar!"

Sahih bir hadiste Hz. Peygamber (S.A.V.), şöyle buyurmuştur: "Şanı Yüce olan Allah, şöyle buyurmaktadır: Ademoğlu, hakkı olmadığı halde bana sövüyor ve iftirada bulunuyorlar. Onun bana sövmesi, zamana sövmesidir. Çünkü zaman, benim; gece ve gündüzü dilediğim gibi evirip çeviririm. Bana iftirada bulunması, eşim, ve çocuğum olmadığı halde Benim bir eş ve çocuk sahibi olmamı söylemeleridir."

Dolayısıyla insanların dilini bağlayamazsın ve sana dil uzatmalarına engel olamazsın. Ancak iyilik yaparak onların çirkin söz ve eleştirilerinde uzak kalabilirsin ve onlara aldırmaya bilirsin.
Şair, derki:

Bir sehivin yanından geçerken bana söverse
Ona bakmadan devam eder ve beni ilgilendirmez derim
Sehif konuştuğu zaman, ona cevap verme
Çünkü ona verilecek en güzel cevap sukuttur 


Servet sahipleri, çoğunlukla stres içindedir. Hisleri yükseldiğinde ancak tansiyonları düşer. Allah, servet sahiplerinin daha fazla mal toplama ve insanları alaya almalarını şöyle yerer:

«Mal toplayarak onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekiştirip alay eden kimsenin vay haline! Malının kendisini ölümsüz kılacağını sanır. Hayır! And olsun ki o hutameye atılacaktır.»

Denenmiş ve yararlı bir tavsiye: "Seni yaralıyan bir söze, makaleye veya şiire cevap verme. Çünkü bunu sineye çekmek, kusurlarını saklar. Yumuşak huyluluk, büyüklük ve onurdur. Sükut, düşmanı mağlup eder. Affetmek, sevap ve şereftir. Sana yapılan eleştirileri okuyanların çoğu unutacaktır. Diğer yarısı da zaten okumamıştır.
Bilginlerden biri şöyle der: "İnsanlar ekmelerinin kıtlığı nedeniyle benim ve senin varlığınla uğraşmalar susuz kalmaları, onlara ölümümüzü bile unutturur."

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy