17 Nisan 2017 Pazartesi

Ayak falı

Hiç yorum yok



Ayak falı

El falını çağrıştırsa da el falı ile fazlaca benzerlik göstermez.Ayaklar vücudun bütün ağırlığını taşır insanı istediği yere götüren sadık bir hizmetçi bazende iyi bir binek atı gibidirler.Ayaklar çoğunlukla insan tarafından en ihmal edilen organlardır.Dost başa düşman ayağa bakar derken aslında ayağımızdaki eski ayakkabıya bakıp sevinç duyan veya yeni ayakkabımıza bakarak ekonomik durumumuz hakkında tahmin yürüterek kıskançlık krizi geçiren bir kişi hayal etsekte işin aslı çok çok geçmişe binlerce yıl öncesine dayanır çünki insan ayağı çıplakken bilge kişiler için çok şeyler söyler.
Büyük ayaklara sahip olmak güç ve kudret sahibi olmakla eş değerdir,büyük ayaklı insanlar güçlü yaratılışlı zorluklara karşı direnmesini bilen kişiler olup güvenilirlik açısından bu kişilere güven duymak için biraz düşünmek şüpheci yaklaşmak,tedbirli olmak gerekir. Büyük ayaklı kişiler mala mülke düşkün oldukları gibi bir açıdan da müsrif ve harcamayı seven parasal kaynakları savurganca harcayabilecek yapıda olurlar. Tabii bu tesbit bütün büyük ayaklı insanlar için geçerli değildir.Heleki günümüzde yetişen nesillerin uzun boylu olmaları ve bu boylarıyla orantılı olarak ayaklarının da doğal bir şekilde büyük olacağını düşünürsek burada şu gerçek ortaya çıkmaktadır.Ayak falında boy ve ayak büyüklüğü orantılı olursa bu halde ayak falının ayak boyu ile ilgili bölümü geçerli sonuçlar veremez.
Ayak falında bir kişinin boyu orta uzunlukta veya kısa ise ve bu kişinin ayakları bu boya göre hayli büyük ve orantısız görünüyorsa bu kişi hakkında güvenilmez,müsrif,mal mülk canlısı,kişilerden çok onların maddi güçlerine ve mevkilerine değer veren biri diyebiliriz.
Ayağı küçük olanlara gelince yine küçük ayak da olumsuzluk belirtisidir.Tabii burada da orantı faktörü önemli rol oynamaktadır kişinin boyuna göre ayağı orantısız bir şekilde küçükse o kişi içine kapanık bir kişilik sergiler böyle kişiler başarılı olacakları işlerde ne yazık ki talihsizliklerle karşılaşır.Genellikle bu kişiler güvenilir olsalar da şansızlıkları sebebiyle başarılarının önünde hep bir engel vardır. Ayağı çok küçük kişilerin uğursuzluğuna inanılır bu kişilerin elleri de küçük ve parmakları da kısaysa uğursuzluklarına hükmedilir.Bu kişiler aldatabilirler aşkta ve evlilik hayatında da gözleri dışarıda kişilikleri ağır basar.
Ayağı boyuna göre normal ölçülerde olan kişilerin ayak falında düzgünlük ve çarpıklık ön plana çıkar ayakları iri kemikli kişiler düzenli bir iş hayatını seven istikrarlı insanlar olsalar da gündelik hayatın dışındaki olaylara ve kendi küçük dünyalarının dışına önem vermez etrafındakilerin de aynı düşünce tarzına uyanlardan oluşmasını isterler.Bu kişlerden sanatçı çıkmaz ince ruhtan yoksun olurlar.
Ayakları etli ayak parmakları tombulca olanlar iyi ve sadık bir eş olurlar.Yufka yürekli duygusal insanlardır.
İnsanların ayak baş parmaklarının hemen yanındaki parmakları baş parmaktan kısa ise bu kişiler son derece sadık ve genellikle dürüst olurlar bu kişilerin ne yazık ki ömürleri kısadır veya hep yoksulluk içinde yaşarlar.Bir türlü mutlu olamazlar huzursuzluk ve sıkıntılar yakalarını bırakmaz.
Ayak baş parmakları yanındaki parmağa göre kısa olanlar eğlenceyi seven gezmekten ve seyahatten hoşlanan havai bir kişlik sergilerler .İşlerinde başarılı olurlar daima ilerlemeyi hedef edinmişlerdir.
Ayak serçe parmaklarındaki tırnakları diğer parmaklardaki tırnaklara göre orantısız bir şekilde aşağıda veya sağa sola kaymış olanlar genellikle acımasız ve yalanı alışkanlık haline getiren kişilerdir.
Ayak baş parmakları içe doğru eğik olanlar uzun yaşarlar,servet sahibi olurlar fakat tutumlu olanları bazen işi hasislik derecesine kadar getirirken bir kısmı ise savurganlıkta yarışa çıkacak kadar müsrif ve eli açık olurlar.Çoğunlukla bencillikleri önemli özelliklerindendir.
Düztabanların da uğursuzluğuna tarih boyunca hükmedilmiş bu inanış günümüze kadar gelmiştir.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy