17 Nisan 2017 Pazartesi

Gizemli seslerin sırrı çözüldü

Hiç yorum yok



Kanada ile birlikte dünyanın bazı bölgelerinde de duyulan ve esrarı şimdiye kadar çözülemeyen gizemli seslerin sırrı Kanada hükümetinin yaptırdığı araştırma sonucu çözüldü. Tıpkı bir hayalet gibi ne olduğu bir türlü anlaşılamayan bu sesler insanlar üzerinde olumsuz etki yapıyor.

Kanada Federal Doğal Kaynaklar Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı tarafından, seslerin duyulduğu Windsor kentindeki Western Ontario Üniversitesinden Peter Brown ile Windsor Üniversitesi bilimadamlarından Colin Novak ve ekibine yaptırılan araştırmaya göre “Windsor Hum”un kaynağı, ABD-Kanada sınırındaki Zug Adası'nda bulunan çelik fabrikaları.

Novak, "Ne yazık ki uğultunun oluştuğu ana kaynağı bulabilmiş değiliz, bulmamız da imkansız. Çünkü ses bir hayalet gibi aralıklarla çıkıyor" dedi.

Novak, uğultunun Rouge nehrinin üzerinde olan Zug Adası'ndan geldiğine emin olduklarını fakat ada üzerindeki firmaları incelemenin Amerikan makamları tarafından yapılması gerektiğini kaydetti. Araştırma için Kanada hükümeti, 250 bin dolarlık laboratuvar kurup, 60 bin dolarlık bütçe ayırdı.

SIRA ABD’DE

Windsor Milletvekili Jeff Watson, Kanada devleti olarak bu problemin kendilerine düşen tarafını tamamladıklarını ve birçok insanın hayatını ve sağlını etkileyen bu uğultuyu bitirmenin artık Amerikan Devleti'nde olduğunu açıkladı. Jeff Watson, bilim heyetinin hazırladığı raporun bir kopyasını, Michigan Valisi ve Belediye Başkanına da verdiklerini ifade etti.

GİZEMLİ “HUM” SESİ NEDİR?

ABD'nin İndiana eyaletine bağlı Kokoma kasabası, New Mexico eyaletindeki Taos kasabası, İngiltere'nin Bristol kenti, Avustralya'nın Sidney ve Kanada'nın Windsor kentlerinde duyulan ve "hum" olarak adlandırılan sesler, duyuldukları bölgelerin sakinleri üzerinde olumsuz etki bırakıyor. Duyulduğu bölgeler başta olmak üzere dünya genelinde yüzlerce hikayeye de kaynak olan humların gerçek nedeni henüz öğrenilebilmiş değil.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy