18 Nisan 2017 Salı

YÜKSELİŞ DÖNEMİ - DEVRİ (1453-1579)

Hiç yorum yok


YÜKSELİŞ DÖNEMİ - DEVRİ (1453-1579)
Osmanlı Devleti'nin 1453 yılında İstanbul'un fethedilmesi ile başlayıp, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'nın 1579 yılında vefat etmesine kadar geçen süreçteki olayların incelendiği döneme Yükseliş Dönemi(devri) adı verilmiştir. İstanbul'un fethedilmesi ile Osmanlı Devleti'nde yeni bir safha açılmıştır. İstanbul'un fethedilmesi yalnızca Osmanlı Devleti için değil, dünya tarihi bakımından da önem arz etmektedir. Dünya tarihi açısından Orta Çağ'ın sonu olarak kabul edilen bu olayın kahramanı Fatih Sultan Mehmet bir dönemi kapayan adam olarak anılmıştır.
İstanbul'un fethedilmesi ile Osmanlı Devleti'nin merkezi İstanbul'a taşınmıştır. İki kıta'yı birbirine bağlayan İstanbul coğrafi konumu nedeni ile önem arz eden bir başkent olarak tarihteki yerini almıştır. İstanbul'un fethedilmesi ile Osmanlı Devleti hızlı bir büyümenin içine girmiştir.
Türkler Rumeli'ye geçerek fetih faaliyetlerine başlamış, İstanbul yapılacak fetihler için lojistik destek sağlayan üs konumuna gelmiştir. Türklerin Avrupa'daki ilerleyişleri hızlanmış ve İstanbul'un fethedilmesi ile Avrupalılar Türkleri baklanlardan ve Avrupa'dan atamayacaklarını anlamışlardır.
Osmanlı Devleti tek merkezden yönetildiği için Bizans'ın Türk toprakları arasında olmayışı, herhangi bir sefer durumunda arkadan vurulma ihtimalini azaltmış ve sınır bölgelere daha fazla birlik kaydırma imkanı doğurmuştur. Eskiden olduğu gibi padişahlar bir kısım birliklerini Edirne ve Soyfa civarında bırakmaktan vazgeçmişler, bütün kuvvetlerini istedikleri cepheye takviye etmek maksadı ile kaydırabilmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmet ve onu takip eden 3 kudretli padişah da Osmanlı Devleti'nin yalnızca topraklarının büyümesini sağlamamış, Devleti Osmaniye'nin her konuda gelişmesini sağlayacak şekilde akıllı ve yerinde politikalar izlemişlerdir. Osmanlı Devleti'nin her konuda gelişmesi için çalışmışlar, adaletle ülkelerine hükmetmişlerdir.
Osmanlı Devleti kuruluşuna dayanan cihad ve cihana hakim olma anlayışı bu dönemde de etkilerini göstermiş ve yaklaşık bir buçuk asır süren yükselme döneminde bir çok fetihler yapılmıştır. Yükseliş dönemi ile devletin teşkilatlanması tamamlanmış, dil, ırk, din unsurlarında halka adaletle davranan Osmanlılık anlayışı benimsetilmeye çalışılmış, toplumdaki her millet inanç ve düşünce özgürlüğü içerisinde hareket etmiş, Osmanlı Devleti'ne olan güvenlerinin sarsılmamasına özen gösterilmiştir.
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesi ile İstanbul'da müthiş bir gelişme yaşanmış, dönemin İslam coğrafyasında İstanbul en güçlü ve önemli şehir olarak ortaya çıkmıştır. İstanbul şehri İslam aleminin yalnız siyasi kudretinin bayrak altına alındığı bir yer olmaktan ziyade, ilim, bilim ve kültür merkezi haline gelmiştir. Osmanlı Devleti'ndeki ilim, sanat alanındaki ilerlemeler İstanbul şehrine toplanan ilim ve sanat adamları ile hızlanmıştır.
Fatih Sultan Mehmet'ten itibaren idare şeklinde sıkı merkeziyetçiliğe gidilmiş ve sonuç olarak Rumeli ve Anadolu tarafında ele geçirilen toprakların, tabilik sitemi ile idaresi yerine, ilhak sisteminde idaresi sağlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun ezici gücü karşısında ülkeye tabii olan azınlıklar bu sistemi uygulamak zorunda kalmışlardır.
Toprakların genişletilmesi siyaseti İstanbul'un fethedilmesi ile hızlanmıştır. İstanbul'um merkez olarak teşkil edilmesi ile buradan harekete geçen ordular Asya ve Avrupa tarafında yeni yerler fethetmek için adeta yarışır hale gelmişlerdir. Bir Türk-İslam Devleti olarak gözüken Osmanlı İmparatorluğu'nun asli görevi olan Türkleri tek bayrak altında toplama faaliyetlerine bu dönemde hız verilmiştir. Bu hususta geçmiş dönemlerde Yıldırım Bayezid oldukça çaba sarf etmiş olsa da Fatih Sultan Mehmet aldığı bu mirası geliştirmiş, Anadolu'nun tamamını tek bayrak altında toplama hedefini genişletmiş, Kanuni Sultan Süleyman döneminde de  bu hedef Azerbaycan ve Kafkasya'yı kapsayacak şekilde büyümüştür.
Yükselme dönemi padişahlarından Yavuz Sultan Selim'in İslamcılık politikasına önem vermesi üzerine Suriye, Filistin, Mısır, Hicaz, Irak, Trablusgarp, Cezayir ve Tunus Osmanlı topraklarına katılmıştır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu İslam birliğinin sağlanmasını da sağlamıştır. İslam dünyasında en büyük güç olarak ortaya çıkmıştır.
İslam dünyasında bu kadar geniş topraklara sahip olan Osmanlı İmparatorluğu, dönemin en büyük Hıristiyan birliğini teşkil eden Almanya'nın merkezlerinden Viyana'yı kuşatacak ve bu devleti yıllık vergiye bağlayacak kadar haşmet kazanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nu her bakımdan en üst seviyeye ulaştıran Kanuni Sultan Süleyman, cihana hakim, dönemin en kudretli ve nüfuzlu padişahı konumunda olmuştur.
Kuruluşundan itibaren bir kara ülkesi olan Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul'un fethinden sonra donanmaya da son derece önem göstermiştir. Donanma üzerinde yapılan yenilikler ile yükseliş döneminde hızla artmış ve Osmanlı donanması Akdeniz'de Venediklilere kafa tutan büyük bir kuvvet olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı donanması, Eğe adalarının fethedilmesi, İtalya'da Otranta, Karadeniz kuzey kıyılarında Kırım Hanlığının Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanmasını sağlamıştır. Fatih Sultan Mehmet döneminde Karadeniz Türk gölü haline getirilmiş, Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise Orta Akdeniz'in hakimi Türkler olmuştur. Geniş Kuzey Afrika'da yapılan fetihler Osmanlı Donanması sayesinde gerçekleşmiş, Türk bayrağı Hint Denizi'nde bile şerefle dalgalanmıştır.
Yükselme döneminde Osmanlı İmparatorluğu ekonomi ve iktisadi açıdan büyük bir çağ atlamış, bir mevsimde 300 gemilik bir filo inşa edecek kadar sanayisi gelişmiştir. Uçsuz bucaksız topraklara ve çeşitli zenginliklere hükmeden Kanuni Sultan Süleyman lütuf niteliğinde 1535 yılında Fransa'ya karşı kapitülasyon, yani ticari imtiyazlar sağlamıştır.
1579 yılında Sokullu Mehmet Paşa'nın vefat etmesine kadar süren yükseliş döneminin bitişi, aslında sıkıntıların baş gösterdiği Kanuni Sultan Süleyman'ın son günlerinde izlerini göstermeye başlamıştır. Yaşanan idari bozukluklar ve yeniçerilerin uygunsuz davranışları yükseliş döneminin biteceğine işaret gösterse de, Sokullu Mehmet Paşa'nın vefat etmesinden sonra bile yapılan fetihler yükseliş döneminin uzamasına sebep olmuştur. Kanuni dönemindeki bozuklukların neticesi olarak Osmanlı İmparatorluğu 17'inci yüzyılın başlarına doğru eskisi gibi fetihlerde bulunamamış ve eski gücünü kaybetmiştir. Sokullu Mehmet Paşa'nın vefatı ile de Yükseliş dönemi son bulmuştur. 1606 yılında yapılan Zitvatorluk antlaşması bu durumun sona erdiğini gösteren yazılı delil niteliğindedir.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy