18 Nisan 2017 Salı

KURULUŞ DÖNEMİ - DEVRİ (1299-1453)

Hiç yorum yok



KURULUŞ DÖNEMİ - DEVRİ (1299-1453)
Osmanlı Devleti'nin 1299 yılında kuruluşu ile başlayıp 1453 yılında İstanbul'un fethedilmesine kadar geçen süreçteki olayların incelendiği döneme Kuruluş Dönemi(devri) adı verilmiştir. 1402 yılında Ankara muhaberesinin meydana gelmesi ve Osmanlı Devleti'nin kuruluş safhasını sekteye uğratan bu dönem sebebi ile Kuruluş Dönemi İstanbul'un fethedilmesine kadar uzamıştır. Timur'un Yıldırım Bayezid'a indirdiği büyük darbe olmasaydı, Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemi daha erken tamamlanabilecekti.
Osmanlı Beyliği'nin kurucusu ve ilk hükümdarı Osman Bey, babasından sadece bir aşiret olarak aldığı Osmanlı topraklarını üstün başarı ve yüksek zekası ile kısa zamanda genişletmiş ve oğlu Orhan Gazi'ye büyük bir miras bırakmıştır.
Orhan Gazi başa geçtiği dönemde Bursa'nın ele geçirilmesini sağlamış ve Bursa'yı devraldığı Osmanlı Beyliği'nin merkezi haline getirmiştir. Beyliğin bir Devlet haline gelebilmesi için gerekli atılımları yapan Orhan Gazi, idari, adli ve askeri alanda önemli sayılacak organizasyonlara imza atmıştır. 1356 yıllarında Rumeli'ye geçişler başlamış ve bu durum Türklerin sadece Asya'da kalmayacağını ileriki zamanlarda cihanşümul olabileceğine dair ilk delilleri ortaya koymuştur.
Murat Hüdavendiğar döneminde Avrupalıların ittifaklarına karşı direnen Osmanlı Devleti, Avrupa'dan gelen Haçlı akınlarını geri püskürtmeyi başarabilmiş ve Anadolu'ya örnek olacak zaferler kazanmış ve Anadolu birliğini sağlayacağına işaret eden delilleri göstermiştir. 1389 yılında I. Kosova zaferi ile Balkan hakimiyeti için ilk büyük engel aşılmıştır. Murat Hüdavendiğar döneminde Kapıkulu askeri teşkilatı kurulmuş Osmanlı Devleti'nin kaderini etkileyecek medeni gelişmeler yaşanmıştır.
1396 yılında Yıldırım Bayezid döneminde meydana gelen Niğbolu Savaşı ile II. Murad'ın 1444 Varna Savaşı ve 1448 II. Kosova Savaşı zaferleri ile Haçlı ittifaklarının akınları durdurulmuş, kazanılan bu mühim zaferler Balkanlarda yüzyıllar boyunca sürecek olan Türk hakimiyetinin temellerini teşkil etmiştir.
Kuruluş döneminin en önemli padişahlarından birisi olan Yıldırım Bayezid Anadolu ve Rumeli'de üst üste zaferlere imza attıktan sonra, İstanbul'u kuşatarak nihaiyi hedefi belli etmiştir. Bu sırada Maveraünnehir'de büyük bir devlet kurduktan sonra batı istikametinde süratle ilerleyen Timur ve ordusu, 1402 yılında Ankara'nın Çubuk ovasında Yıldırım Bayezid ile karşı karşıya gelmiş ve yapılan muhabereler neticesinde Osmanlı Devleti büyük bir darbe almıştır.
Osmanlı kuruluş dönemi padişahlarının uzun uğraşlar sonucunda kurmuş olduğu Anadolu Türk birliği parçalanmış ve Timur'un gölgesinde Anadolu Beyleri eski beyliklerinin başına tekrar geçmişlerdir. Bu savaştan sonra 1402-1413 yılları arasında geçen Fetret Devri olarak isimlendirilen ve saltanat kavgaları ile geçen bu dönemde Osmanlı Devleti bir hayli zarar görmüş ve sarsılmıştır.
Yıldırım Bayezid'in oğullarından en düzgün hareketlerde bulunan Çelebi Mehmet saltanat kavgaları dönemine son vererek Osmanlı tahtına tek başına oturmayı başarabilmiş, Timur'un yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmayı ve Osmanlı Devleti'nin Ankara Savaşı'ndan önceki eski durumuna bir nebzede olsa gelebilmesini sağlamıştır. Bu sayede Çelebi Mehmet Osmanlı Devleti'nin ikinci kurucusu olarak adlandırılmıştır.
Osmanlı kuruluş dönemi padişahları bir taraftan Hıristiyan ülkelerde fetihlerle boğuşurken, diğer yandan Anadolu'da Türk birliğini sağlamak ve Türkleri bir bayrak altında toplamaya çalışmakla uğraşmışlardır. Bu gayenin gerçekleşmesi ve Anadolu'da Türk birliğinin sağlanması kolay olmadığı için akıllı siyaset ve doğru atılımların yanı sıra çoğu zaman silahlı mücadelelerde bulunmuşlardır.
Yaklaşık bir buçuk yıl süren Kuruluş Dönemi kısaca, Hıristiyan ülkelerine fetihler, Anadolu'da Türk birliğinin sağlanması, kurum ve müesseselerin oluşturulması, devletleşme ve teşkilatlanma faaliyetleri ile geçmiş bir dönem olarak ortaya çıkmıştır.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy