18 Nisan 2017 Salı

MERZİFONLU KARA MUSTAFA PAŞA KİMDİR?

Hiç yorum yok



MERZİFONLU KARA MUSTAFA PAŞA KİMDİR?
1634-1683 yılları arasında Osmanlı Devleti'nin Sadrazamı olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Bağdat kuşatmasında şehit düşen Sipahi Oruç Ağa'nın oğludur.
1654 yılında kendisini yetiştiren Köprülü Mehmet Paşa'nın kızı ile evlenen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, kayınpederinin Sadrazamlığı döneminde hızla yükselerek Osmanlı Devleti içerisinde önemli sayılacak mevkilere ulaşmıştır. 1660 yılında Silistre Beylerbeyliği'ne yükselen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 1661 yılında Kayınbiraderi Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın Vezirliğe atanması ile Osmanlı Devleti'nin Kaptanıderya'lığına getirilmiştir.
Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın Uyvar seferine çıkması ile yokluğunu doldurmak için 1663-1665 tarihleri arasında sadaret makamına getirilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Lehistan Seferi'ne katılmış ve 18 Eylül 1672 tarihinde Lehistan ile imzalanan antlaşmada baş rol oynamıştır.
1676 yılında Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın vefat etmesi üzerine Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Osmanlı Devleti Sadrazamlığına getirilmiş ve Kırım Hanı Selim Giray'ın Ruslardan bir türlü alamadığı Çehrin kalesini 1678 yılında çıktığı sefer sonucunda Osmanlı topraklarına katmıştır.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Osmanlı Devleti'nden koruma talebinde bulunan Macar soylusu İmre Tökeli'yi Orta Macaristan Kralı olarak tanıyarak Avusturya'ya karşı siyasal baskı aracı olarak kullanmaya çalışmıştır. 1683 yılının Temmuz ayında Viyana'yı kuşatma girişiminde bulunmuş, Avusturya'nın yardıma gelmesi sebebi ile başarı sağlayamamıştır. Bu başarısızlık sonucunda Osmanlı ordusunu Belgrat'a kadar geri çekmek zorunda kalmıştır.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Osmanlı Ordusunu toparladıktan sonra yeniden Viyana'ya sefere çıkmak istediyse de, Osmanlı Sultanı IV. Mehmet'e verilen yanlış malumatlar, düşmanlarının kışkırtmaları neticesinde Sultan Mehmet'in emri ile idam edilmiştir.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy