17 Nisan 2017 Pazartesi

İslamiyet'te Muskanın Hükmü Nedir?

Hiç yorum yok



İslamiyet'te Muskanın Hükmü Nedir?

Ukbe Bin Amir r.a.'den; “Birisi biat ederken Resûlullah (S.A.V.) ondaki muskayı kopardı ve buyurdu ki; “Kim muska asarsa şirk koşmuştur.” [1]
İbnu Mes'ud (R.A.) anlatıyor: "Resûlullah (S.A.V.)'ı işittim, diyordu ki: "Rukyelerde, temimelerde (muskalarda), tivelelerde (muhabbet muskası) bir nevi şirk vardır." Bunu işiten bir kadın atılarak, (İbnu Mes'ud'a): "Böyle söylemeyin, benim gözüm ağrıyordu. Falan Yahudiye gittim geldim. O bana rukye yaptı. Ağrım kesildi" dedi. Abdullah İbnu Mes'ud (R.A.) tereddüt etmeden, "Bu (ağrı) şeytanın işiydi, o eliyle dürtüyordu, sana rukye yapılınca vazgeçti. Bu durumda sana Resûlullah (S.A.V.) gibi, şöyle söylemem kâfidir: "İzhebi'l-bâs Rabbe'n-nâs eşfi ente'ş-Şâfi, Lâ şifâe illâ şifâuke, şifâen lâ yuğâdiru sakamen. (Ey insanların Rabbi, acıyı gider, şifa ver, sen Şafisin. Senin şifandan başka bir şifa yoktur, hiçbir hastalığı terk etmeyen bir şifa istiyorum." [2]
Cabir (R.A.) anlatıyor: "Resûlullah (S.A.V.)'dan nüşre hakkında sorulmuştu: "O şeytan işidir!" buyurdu." [3] Nüşre; kendisine cin çarptığı zannedilen kimseye yapılan muskadır. (Hattabi) Büyüyü büyü ile bozmak (nüşre) yasaktır. Lakin büyü, Kuran ile bozulabilir.
Hasan (el Basri) dedi ki; "Nüşre (cin muskası), sihirdir." [4]
İsa İbnu Hamza rahimehullah anlatıyor: "Abdullah İbnu Ukeym (R.A.)'ın yanına girdim. Kendisinde kızıllık vardı. “temime (muska) takmıyor musun?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi: "Bundan Allah'a sığınırım. Zira Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurmuştu: "Kim bir şey takınırsa, ona havale edilir." [5]

Abdullah bin Ukeym Ebu Mabed el-Cuheni'den; İsa bin Abdurrahman dedi ki; Abdullah bin Ukeym'in yanına girdik ve şöyle dedik; (O humre hastalığına yakalanmıştı.) "Bu hastalığın geçmesi için (muska gibi) bir şey takmıyor musun?" Şöyle cevap verdi; "Ölmek ondan iyidir. Zira Peygamber (S.A.V.), şöyle buyurdu; "Kim (Muska gibi) bir şey takınırsa, o takındığı şeye bırakılır." [6]
El-Mugira bin Şube'den; Resulullah (S.A.V.) buyurdu ki; "Dağlama veya rukye yaptıran tevekkülden uzaklaşmıştır." [7]
Ukbe bin Amir (R.A.)'den; Resulullah (sav) buyurdu ki; "Kim temime (nazarlık vb.) takıp asarsa, Allah ona (istediği şeyi) tamamlamasın! Kim de vedaa (nazardan korunmak için takılan deniz kabuğu ) asıp takarsa Allah onu amacına ulaştırmasın! " [8]
Haris bin Ebi Usame Müsnedinde Ebu Hadaş'tan rivayet ediyor; "Bir kadın Peygamber (sav)'e geldi ve dedi ki; "Kocam bana karşı kaba davranıyor. Onu kendime bağlamak için (büyü gibi) bir şey yapsam ne dersin ?" Buyurdu ki; "Öf öf öf! Göktekilere ve yeryüzündekilere eziyet verdin ve çamuru bulandırdın! " Sonra kadın oradan ayrılıp başını tıraş etti, siyahlar giyindi ve dağda yaşamaya başladı. Peygamber (sav)'in yanında ondan bahsedilince buyurdu ki; "Onun tövbesinin kabul edilip edilmeyeceğini bilmiyorum." [9][10]

Kaynaklar

[1] Ahmed sahih senedle; Sahiha (492)
[2] Ebu Davud (3883) Sahihu Ebu Davud (3288) Sahihu İbni Mace (2845) Sahiha (331)
[3] Ahmed (13621) Ebu Davud (3868) sahihtir.
[4] Hattabi Mealimus Sünen (4/201) İbnil Cevzi Camiul Mesanid'den; Fethul Bari (10/198)
[5] Tirmizi (2072) Sahihu Tirmizi (1691)
[6] Tirmizi (2072) mürseldir dedi. Lakin Abdullah bin Ukeym'in sahabe oluşu Taberani'nin rivayetindeki "Semi'tu" ibaresi ile sabit olmuştur. Lakin Muhammed bin Ebi Leyla'nın hıfzı kötüdür. Bkz.; Mecmauz Zevaid (5/103) Busayri İthaf (4689)
[7] Sahihtir. Tirmizi (2055) Tirmizi; "Hasan, Sahih" dedi. Ahmed (4/249) İbni Mace (3489) - İbni Ebi Şeybe - İsmail bin Uleyye -Leys -Mücahid- Akkar bin el Mugira -babası – merfuan isnadıyle aynısını rivayet etti.
[8] Ahmed (4/154,156) Heysemi Buğyetül Bahis (538) Mecmauz Zevaid (5/103) Ahmed'in ricali güvenilirdir. Busayri İthaf (4690), Ebu Yala (3/1759). Ahmed bunu; Ebu Abdurrahman - Havye - Halid bin Ubeyd - Müşerrih bin Haan - Ukbe bin Amir el Cuheni - Merfuan isnadıyla rivayet etti. Maksadul Ali (1110), Tahavi Şerhu Maanil Asar (4/325), Hakim (4/384,219).
[9] Heysemi Buğyetül Bahis (540), Busayri İthaf (4707)
[10] www.misafir.net/showthread.php?t=24307

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy