17 Nisan 2017 Pazartesi

Batı'nın Şeytanı

Hiç yorum yok
lucifer, şeytan, شيطان

Batı'nın Şeytanı

Materyal Güvenirliği: Zayıf.
1672 yılında Fransa Başbakanı Jean-Baptiste Colbert hakimlere büyücülük ve cadıcılık davalarını kabul etmelerini yasaklayarak, Şeytan'ın prestijine ağır bir darbe indirmiş oldu. Yasağı sakıncalı bularak ilk itiraz eden Normandiya Parlamentosudur. Gerekçesi ise: "Hıristiyanlık için Şeytan tartışılmaz bir gerçektir. Her zaman yenilen'e ( Şeytan'a ) dokunmak Ebedi Yenen'e (Allah'a) dokunmak anlamına gelmez mi?" Cadı (La Sorciere, 1862) adlı ünlü eserinde bu noktaları hatırlatan Jules Michelet şöyle der:“Cehennemi inkar eden akılsız, Cennet'i sarsabilir.”
Şeytan şeytanlıkları, kötülükleri ve aldatmacaları ile her dinde ve ilkel inanışta karşımıza çıkar. Adları ve sıfatları değişir ama işlevi aynıdır. O daima karanlıktır, günahtır, acı verendir…Yüzyıldan yüzyıla güç kazanır. Tevrat'ta aldatıcı bir yılan iken zamanla dehşet verici bir ejderhaya dönüşüyor. Baş kaldırdığı için Cennet'ten kovulan melek, Cehennem'in efendisi ve insanın bir numaralı düşmanı oluyor. Şeytanı inkar etmek imkansız ise de onu abartmamak mümkündür, hatta gereklidir. Hz. Adem ve Havva anamızın “ılk günah”ının arkasında Allah'a karşı gelen, ölüme , Cennet'ten kovulmaya iten cezp edici bir ses vardır.
Kutsal Kitap ve Kilisenin geleneği bunda adı Satanas veya Yunanca'da Diabolus olan “düşmüş” bir meleği görüyorlar. Eski Ahit'e baktığımızda Şeytan'ın ve Şeytanların kökenini bulmak oldukça zordur. Şeytan ve şeytanlar tam yoksa da, kötü ruhlar ve cinler hiç eksik değiller. Örneğin: büyücülerin ayinlerinde çağırdıkları ölülerin ruhları Elohim'ler, kurban törenlerinde kurban törenlerine yol açan gerçekten Şeytan'ı Sedimler, kalıntılarda ve ıssız yerlerde yaşayan kıllı vücutlu Seirim'ler. Bunlara, daha eski kaynaklarda da karşımıza çıkan yıkık evler şeytanı Lilith ve çöl şeytanı Azazel eklenir. Bir de Şeytan'ın bir prototipi olan Mısırlılar'ın Sth tanrısı. Şeytan ve etrafındaki şeytancılar, kötü “deamon”lar (= Cinler) en büyük tehlikedir.
Kiliseler ister Katolik olsun, ister Protestan, ister Ortodoks bu eski melek ile mücadele edebilmek için inançlarına sarılarak, bütün gayretleri ile karşı koyuyorlar, her gerektiğinde kovarak… Şeytan kovmanın amacı, Hazreti İsa'nın kiliseye teslim ettiği kutsal yetki ile, Şeytan'ı bir kişinin içinden kovmak, çıkartmak, etkisini yok etmektir. Ama özellikle ruhsal olup tıp konusuna dahil olan bazı hastalıklara, rahatsızlıklara dikkat edilmelidir. Bundan dolayı bir şeytan kovma ayinine girişmeden önce, tespit edilen durumun Şeytan'dan mı yoksa bir ruhsal bedensel hastalıktan mı (psikosomatik rahatsızlıktan ) kaynaklandığına önemle bakmak, bunu incelemek gerekiyor. Şeytan, bütün becerilerini kullanarak, bir çeşit süper star konuma geliyor “yasak meyve”lerin çekiciliğini kullanarak…. Şeytan insanları kullanır, onun izinde gidenler aldatılmakla birlikte, popüler olmasına, hatta deyim yerindeyse, yücelmesine en büyük etken cadıcılık, Kara Büyü ve Şeytan'a tapma ( Satanizm) oluyor.
Şeytan, Allah'a başkaldıran ve bu yüzden, taraftarları ile Cennet'ten kovulan, düşürülen gururlu ve isyankar bir melektir.
Şeytan, tekrarlamakta yarar vardır, bütün kötülüklerin kaynağı ve simgesidir, bütünü ile kötü olandır, günaha sevk eden Karanlıklar Prensi, Allah'ın ve Allah'ı sevenlerin en büyük düşmanıdır.
“Satanas”, Şeytanın İbranice karşılığıdır, özgün anlamı ise “düşman”dır. "Gökyüzüne çıkacağım, Allah'ın üzerine tahtımı kuracağım, Allah'ın yıldızları üzerinde tahtımı kuracağım, En yüce olana benzer olacağım” diyen ve gururu ile Allah'a benzer olmayı arzulayan eski düşman, dünyanın sonunda yalnız bırakılacak ve ölümle yargılanacaktır."
Martin Luther'in (1483-1546) getirdiği Protestan reformu, Şeytan'ın kimliğine pek bir değişiklik getirmiyor. Kaldı ki Luther'in kendisi de Şeytan'a karşı çetin bir mücadele vermektedir. Luther şeytan'ı sık sık görür, konuşur, kavga eder. Kendi anlattığı gibi bir gece Şeytan, hücresine girer bir ceviz çuvalını karıştırmaya başlar. Kızan Luther ona “Def ol!” diye bağırır. Şeytan aldırmaz , bir sineğe dönüşür ve Luther'in başı etrafında vızıldayarak uçuşmaya koyulur. Sabrı tükenen Luther, mürekkep şişesini kaptığı gibi fırlatır. Wartburg manastırında, bugün hücrenin duvarındaki mürekkep lekesi ziyaretçilere gösterilir. “Yücelebilmek için” derdi Luther, bir tanrı bilimci Şeytan ile mücadele etmelidir:
“Şeytan, boğazımıza sarılmadığı sürece sıradan tanrıbilimcileriz.” Şeytan bir kısım suçsuz insana musallat oluyor, onları taciz ediyor. Bir kısım insan ise, bu dünyanın nimetlerine güya sahip olabilmek için, Şeytanla temasa geçmeye çalışıyor, şeytani güçleri kullanmaya kalkıyor. Birçok kez Kara Ayin'den,Şeytana tapma ayininden söz ettik. İyi de Batı'da şeytancılık, satanist geleneğinde Kara Ayin nedir?
Büyük bir olasılıkla ve tarihçilere göre Kara Ayin ya da Cehennem Ayini, felaketler yılı olarak bilinen 1000 yılında ortaya çıkıyor. Başlangıçta kırsal alandaki Şeytanlar ya da Şeytanı Kutlama Şenlikleri ile karışıyor. Ayin açık havada gece vakti yapılıyor, yerde bir oyuk kazılıyor ve hazır bulunanlar, idrarlarını o oluğa döktükten sonra, sağ ellerinin iki parmağını batırıp haç işareti çıkarıyorlardı.
Şeytan, Allah'a ve Hz. İsa'ya karşı duyduğu nefretten dolayı eylemlerde bulunuyorsa ve her ne kadar bu eylemler, her insan ve toplum için ruhsal ve bedensel zararlara neden oluyorsa da her şey, Allah'ın izni ile olmaktadır. Tanrını Şeytanın faaliyetlerine verdiği izin yüce bir sırdır ancak bilindiği gibi Her şey Allah'ı sevenlerin iyiliği için işliyor. 20. yüzyılın İngiltere'sinde Kara Büyü her tür insanı çekmektedir… Gazete ve televizyonlarda sık sık tekrarlandığı gibi kenar mahallelerdeki Satanistler, sadece öğrenciler ya da eski bir tapınma şekline başvuran, sapık zevkler peşinde olan aklı bozuklar değildir. Bu insanlar neyi hangi amaçla yapmak istediklerini çok iyi biliyorlar… Ancak çağdaş Kara Büyücüler Şeytan diye birilerinin varlığına inanmıyorlar, kötülüğün yaşayan bir güç olduğuna inanıyorlar.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy