17 Nisan 2017 Pazartesi

Açıklanamayan doğa olayları/Kızıl Yağmur

Hiç yorum yok




Kızıl yağmur gizemini hala koruyor. Uzaydan gelen mikroplar mı, yoksa olağanüstü biyolojik yapıya sahip hücreler mi? 2001 yılında Hindistan’ın güneyine kızıl yağmur yağdığında, yağmurun içindeki kırmızı parçacıkların uzaydan gelen mikroplar olabileceği gibi çarpıcı bir fikir ortaya atılmıştı. Britanya’nın iki laboratuvarında sürdürülen incelemelerin üzerinden haftalar geçmesine karşın, mikrobiyoloji uzmanları parçacıkların kimliği konusunda henüz kesin bir bilgiye ulaşmış değiller.

Cardiff Üniversitesi uzmanlarıyla birlikte çalışmalarını sürdüren uzaybilimci Chandra Wickramasinghe,"Gün geçtikçe bu hücrelerin olağanüstü bir biyolojik yapıya sahip oldukları inancım da artıyor," diyor.

İKİ AY SÜREN KIZIL YAĞMURLAR
2001 yılında yağan kızıl yağmur iki ay boyunca aralıklı olarak Kerala’yı etkisi altına aldı. Mahatma Gandhi Üniversitesi fizikçilerinden Godfrey Louis kızıl parçacıkları incelemeye aldı ve DNA’larını bulamayınca da bunların bir kuyrukluyıldız aracılığıyla yeryüzüne düşen uzay mikropları olabileceği görüşüne vardı.

Louis bu görüşünde haklıysa, o zaman bu mikroplar ilkel yaşam biçimlerinin kaya ve buz parçaları içinde gezegenler arasında uçuştuğunu öne süren "panspermia" kuramı için de yepyeni bir kanıt elde edilmiş olacak.

Ne var ki, Louis’in raporunu okuyan başka araştırmacılar kızıl parçacıkların dünyaya ait olup, her nasılsa yağmur bulutlarına karışmış hücreler olabileceğine inanıyorlar ve özellikle mantar sporları, kırmızı yosun ya da memelilere ait kırmızı alyuvarlar olasılığı üzerinde duruyorlar.

SONUÇLAR NET DEĞİL
Şubat ayında bu yağmurdan alınan örnekler panspermia kuramının yandaşlarından olan Wickramasinghe’nin yanı sıra Sheffield Üniversitesi mikrobiyoloji uzmanlarından Milton Wainwright’a gönderildi. Örnekleri inceleyen her iki ekip de parçacıkların biyolojik hücreler olduğu görüşünde birleşiyor.

Ancak hemoglobin içermedikleri için alyuvar olmadıkları, kitin ya da kloroplasta rastlanmadığından mantar sporları ya da kırmızı yosun olasılığının da söz konusu olamayacağına dikkat çekiliyor.

Öte yandan, Sheffield’de uygulanan basit bir deney parçacıkların gerçekte DNA içerdiklerini ortaya koyarken, Cardiff’de yapılan ve belli DNA dizgelerini büyütmeye çalışan çok daha güçlü deneylerden henüz olumlu bir sonuç alınamadığı belirtiliyor. Wickramasinghe,"Bu, parçacıklarda DNA olmadığından çok, onun sıradışı olabileceği anlamına gelebilir," diyor. Her iki ekip de incelemelerin sürdürüleceğini ve sonuçlar iyice gözden geçirilmeden ayrıntılar konusunda herhangi bir bilgi verilmeyeceğini dile getiriyor. Ancak veriler parçacıkların dünya kaynaklı olduğunu gösteriyor. Hücrelerin nasıl yağmura dönüştükleri konusu ise henüz gizini koruyor.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

News widget

ÜNIVERSITE REFORMU Atatürk, Türkiye’nin hayatının bütün alanlarında olduğu gibi öğretim alanında da yeni bir yol çizerek ülkemizin maddi ve manevi gelişmesine yön vermiştir. Bu yönü belirten en güzel sözü 1935’te Ankara’da kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin girişinde yazılı olan : «Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.» sözüdür.Türklerin ilk yüksek öğrenim kurumlan olan medreseler, genellikle islam dini esaslarına uygun bilgiler okutuluyorlardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı ilk medrese bugünkü İstanbul Üniversitesinin başlangıcı sayılabilir. XVI. yüzyılın sonuna kadar intizamlarını koruyan medreselerin, sonraları çeşitli sebeplerle yetersiz kişilerin müderrislik yapmaya başlamaları yüzünden bozuldukları, bir türlü düzeltilemedikleri bilinmektedir. Tanzimatm ilanından sonra, İstanbul’da medreselerin yerine bir Darülfünun kurulması uygun görülmüşse de ilk açılan Darülfünun iki yıl sonra kapatılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Darülfünunu Osmani, İstanbul Darülfünunu adını alarak tüzel kişilik ve bilimsel özerklik kazanmıştı. Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen ve İlahiyat Fakültelerinden oluşuyordu.İstanbul Darülfünununun, Türk inkılaplarının hazırlanması ve yürütülmesinde yeteri kadar yardımcı olmaması ve hatta bunlardan bazılarına karşı çıkması ya da pasif direnişe geçmesi ve Darülfünunda ciddi bir İlmi çalışma olmaması, hocaların orijinal İlmi çalışmalar yapmamaları ve bilimsel eser verememeleri üzerine Atatürk, Darülfünunun ıslahı için İsviçre’den Profesör Albert Malch’ı getirtmiş ve onun hazırladığı rapor esas alınarak İstanbul Darülfünunu kaldırılmıştır. Darülfünunu kaldıran 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı kanun, İstanbul Üniversitesine bağlı bir üniversite kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunla İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Tıp, Hukuk, Edebiyat, Fen Fakülteleri kurulmuştur.Atatürk’ün üniversite reformu genellikle Alman Üniversite modeline göre yapılmış olup Rektörü, Dekanları ve Fakülteleri ile denenmiş Alman modeline göre yapılmış Üniversite Reformu,' Atatürk’ün eğitim ve öğretim alanında yaptığı inkılapların en müstesna parçasını oluşturur. Başlangıçta, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara’da kurulduğunu yukarıda belirttiğimiz Hukuk ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültelerinde kırk kadar Alman bilim adamının görev alması, Üniversite Reformunun başarılı sonuçlar vermesinde değerli bir etken olmuştur.Atatürk’ün hayatında Ankara’da. açılan son yüksek okul da Siyasal Bilgiler Okulu’dur. Bugün Fakülte olan bu okul, Mekteb-i Mülkiye’nin bu adla 1936 - 1937 ders yılında Ankara’ya taşınmasıyla öğrenim hayatını Ankara’da sürdürmeye başlamıştır.

Your News

Ads

Action Games

Avatar

War Heroes

Popular Posts

No Mercy